Our social:

Latest Post

Fiziki Coğrafya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fiziki Coğrafya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Mart 2015 Perşembe

Levha Hareketlerinin Etkileri



Yer yuvarlağının iç yapısı hakkındaki bilgileri jeofizik bilimi araştırır. Jeofizik bilimi, yerin yapısını tespit etmek için;
Deprem dalgaları,
Volkanizma sırasında çıkan malzemelerin incelenmesi
Taşların incelenmesi,
Yer kabuğundaki sıcaklık değişimlerinin incelenmesinden yararlanır.

Kıtaları oluşturarak okyanusların altında da devam eden yer kabuğu, kesintisiz olmayıp çeşitli parçalara yarılmıştır. Yer kabuğunu oluşturan bu parçalara levha denir. Levha hareketlerinin en önemli nedeni litosferi harekete zorlayan magma akıntılarıdır.
1915 yılında Alman bilim adamı AlfredWegener ilk defa levhaların hareketi teorisini ortaya attı. Bu teoriye Levha Tektoniği Teorisi denir.  Wegner’e göre I.zamanda kıtalar tek bir parça halindeydi. Buna Pangea adı verilirdi ve onun çevresinde Panthalassa adı verilin deniz vardı. Pangea çeşitli kuvvetlerin etkisi ile hareket ederek parçalandı. Kuzeyde Laurasia, güneyde ise Gondwanaland karası oluşurken ikisinin arasında Tethyis Denizi yer aldı. Karaların bu yatay hareketlerinin sonucunda kıtalar oluştu. Kıtalar arasındaki boşlukların su ile kaplanması sonucunda okyanuslar ve denizler meydana geldi.



                                                                   Başlıca Levhalar


Levha Hareketleri
Levhalar üst mantonun akıcı ve yumuşak olan kısmında hareket ederler. Levhaların hareket etmesinin en önemli nedeni, mantonun alt bölümündeki sıcaklık ve basıncın etkisiyle oluşan konveksiyonel akıntılarıdır. Levhaların hareketleri üç şekilde gerçekleşir;
Birbirine yaklaşma
Birbirinden uzaklaşma
Yanal yer değiştirma

Levhaların Yaklaşma Hareketi :
Birbirine yaklaşan levhalar birbiri ile çarpışır ve çarpışma sonucu çeşitli yeryüzü şekilleri oluşur. Oluşan yeryüzü şekli çarpışan levhaların türüne göre değişir. Levhaların birbirine yaklaşması sonucu sağlar, sıradağlar, volkanik dağlar oluşur.
Levhaların yaklaşma hareket sonucu;
• Dalma–batma olayı oluşur.
• Dağlar ve kıvrımlı sıradağlar oluşur.
• Volkanik adalar oluşur.
• Okyanus çukurları oluşur.
a) Kıtasal Levha–Kıtasal Levha Yaklaşması :
Kıtasal levhaların yoğunlukları magmanın yoğunluğundan azdır ve magmaya batmazlar. Bu levhalar birbirine yaklaştığında levha kenarlarındaki yer kabuğu, çok büyük kıvrımlar oluşacak biçimde yukarı doğru itilir ve milyonlarca yıl içinde gerçekleşen bu olay sonucunda kıvrımlı sıradağlar oluşur.
Kıtasal levhaların yaklaşması sırasında yerkabuğunun yukarı itilmesi hareketi çok güçlüyse dağ oluşumu gerçekleşmez ve yer kabuğu eğilebilir, yatık bir hal alabilir ya da kırılabilir.
Ege Bölgesinde’ki Bozdağlar ve Aydın Dağları ile Himalaya Dağlarının oluşumu bu şekilde gerçekleşmiştir.


b) Okyanusal Levha–Kıtasal Levha Yaklaşması :
Okyanusal levhanın yoğunluğu kıtasal levhanın yoğunluğundan fazladır ve bu levhalar birbirine yaklaştığında yoğunluğu fazla olan okyanusal levha kıtasal levhanın altına doğru dalar.
Okyanusal levhanın battığı bölgede yüzeyde bir hendek (çukur) oluşur. Bu olayın meydana geldiği bölgeye dalma–batma bölgesi denir.
Kıtasal levhanın altına dalan okyanusal levha ateş küre içinde daha derinlere daldığında yüksek sıcaklıktan dolayı eriyerek magmaya karışır. Magma da yeryüzünün zayıf noktalardan yeryüzüne doğru yükselerek yeryüzünde volkanları oluşturur.
Okyanusal ve kıtasal levha çarpıştığında levha sınırlarında üstte kalan ve batmayan kıtasal levhadaki yer kabuğunun sıkışması, nedeniyle dağlar da oluşabilir. Güney Amerika Levhası’nın altına dalan Nazca Levhası’nın oluşturduğu And Dağları buna örnektir.


c) Okyanusal Levha– Okyanusal Levha Yaklaşması :
Okyanusal levhalar bir araya geldiğinde ikisi de birbirinin altına dalmaya çalışır. Yoğunluğu fazla olan diğerinin altına dalar ve dalmanın gerçekleştiği yerin yüzeyinde derin hendekler oluşur.
Dalan levha battığı noktada ateş küre ile temas ederek erir ve magmaya karışır. Magma okyanus tabanında bulduğu zayıf noktalardan yeryüzüne doğru yükselmeye başlar ve yeryüzünde volkan dizilerini yani volkanik adaları oluşturur. Filipinler’deki birçok volkanik ada bu şekilde oluşmuştur.



Levhaların Uzaklaşma Hareketi :
Birbirinden uzaklaşan levhalar arasında çatlaklar oluşur. Magmanın çoğu uzaklaşan levhaların kenarlarında birikerek katılaşırken bir kısmı da çatlaklardan yüzeye ulaşarak (yayılma sırtları olarak adlandırılan) volkanik sıradağları oluşturur. Levhaların kenarlarında biriken magma, levhalara kuvvet uygulayarak levhaların birbirinden uzaklaşmasının sürmesine neden olur.

Okyanus tabanlarında milyonlarca yıl süren bu levha hareketleri yeni okyanusların oluşmasına veya günümüzdeki okyanusların şekil değiştirmesine neden olur. Sürekli biçim değiştiren okyanus tabanları zaman zaman yok olsa da bunların yerine yenileri oluşur.
Levhaların birbirinden uzaklaşması sonucu (levhaların birbirinden uzaklaştığı yerlerde);
• Okyanuslar oluşur.
• Okyanus ortası sırtları oluşur.(Atlas Okyanusundaki sırt 2500 m yüksekliktedir).
• Volkanik adalar oluşur.
• Volkanik sıradağlar oluşur.
• Okyanus tabanı genişler.
• Volkanik olaylar gerçekleşir.
• (Kabuk oluşumu gerçekleşir).


Levhaların Yanal Hareketi :
Yan yana olan iki levhanın aynı ya da farklı süratlerle aynı yönde ya da zıt yönde kayarak hareket etmesine levhaların yanal hareketi denir. Levhaların yanal hareketi sonucu depremler oluşur.
Diğer levha hareketlerinde gözlenen bir kısım levhanın magma içinde erimesi veya taşkürede artma azalma gibi olaylar yanal hareket sonrasında gözlenmez.
Yan yana olan levhaların sürtündüğü yerlerde kısa sürede ani ve şiddetli şekil değişiklikleri oluşur. Yanal hareket sırasında bir levha diğerine dayandığında arada kalan kayalar sıkışarak yerlerinden oynar ya da kırılır. Bunun nedeni levhalar arasındaki sürtünmenin çok büyük olmasıdır. Bu kırılma ve kopmalar sırasında açığa çıkan enerji dalgalar halinde yayılarak yeryüzünde sarsılmaya neden olur. Bu olaya deprem denir.
NOT : 1- Levha hareketleri sonucu 45 milyon yıl önce Himalayalar gibi dağlar ile 30 milyon
yıl kadar önce Kızıl Deniz gibi denizler oluşmuştur.
2- Okyanusların en derin noktası, Pasifik Okyanusu’ndaki Mariana Çukuru’dur ve derinliği yaklaşık 11033 m’dir. (1 kg’lık kütle yaklaşık 1 saatte bu çukura ulaşır).
 3- Dünyamızı Oluşturan Ana Levhalar :
• Avrasya levhası, Afrika levhası, Arap Levhası,
• Kuzey Amerika Levhası, Güney Amerika Levhası,
• Hindistan Levhası, Antarktika Levhası,
• Avustralya Levhası, Pasifik Levhası,
• Nazaka( Naska) Levhası, Filipin Levhası,
• Kokos levhası, Karayip Levhası, Skotya Levhası.
4- Başlıca Ayrılan Levhalar;
• Avustralya İle Antarktika, Afrika, Hindistan,
• Amerika levhaları ile Afrika, Avrasya, Antarktika
• Pasifik levhası İle Antarktika, Naska, Kokos
5- Başlıca Yaklaşan Levhalar;
• Avustralya–Pasifik,
• Avrasya–Pasifik,
• Avrasya–Hindistan
• Pasifik–Kuzey Amerika


Yeryüzündeki Deprem Kuşakları

Levha hareketleri sonucunda yerkabuğunun kırılmaya uğrayan bölümlerine fay denir. Yeryüzündeki depremlerin büyük bir bölümü levha sınırlarındaki fay hatlarında gerçekleşmektedir. Bu alanlarda oluşan depremlere tektonik depremler denir.
a.       Büyük Okyanus (Pasifik) Çevresi Deprem Kuşağı:
Depremlerin en etkili olduğu kuşaktır. Dünya’daki depremlerin %80 i bu kuşakta gerçekleşmektedir. Deprem ve volkanizma faaliyetlerinin etkisine bağlı olarak bu alana Ateş Çemberi de denilmektedir. Amerika’nın batı kıyıları, Asya’nın doğu kıyıları, Yeni Zellenda bu kuşakta yer alır.
b.      Alp-Himalaya Deprem Kuşağı:
Akdeniz- Himalaya deprem kuşağıda denir.  Dünyadaki depremlerin yaklaşık %17 si bu kuşakta gerçekleşir. Kanarya Adaları’ndan başlayarak Himalayalara kadar uzanır. Alp-Himalaya kıvrım kuşağında bulunan  Anadolu’nun büyük bir bölümü ikinci derece deprem kuşağında yer alır. Bu durum Anadolu’nunjeolojik  gelişimini henüz tamamlamadığını gösterir.

c.        Atlantik bölgesi
 Bu kuşak ise Atlas Okyanusu sırtı boyunca uzanır.

Kanada, ABD’nin iç ve doğu kesimi, Brezilya’nın iç ve doğu kesimi, Sibirya ve Avustralya depremin en görüldüğü alanlardır.

Yeryüzünde Volkanların Coğrafi Dağılışı

Volkanların en çok görüldüğü alan Büyük okyanus Çevresidir. Bu kuşağa Pasifik Ateş Çemberi adı verilmiştir. Atlas Okyanusu, Hint Okyanusu, Akdeniz çevresi ve Afrika’nın doğusu volkanizmaalanlarının çok olduğu yerlerdir.

Yeryüzündeki Sıcak Suların Dağılışı
Yeryüzündeki sıcak su kaynaklarının dağılışı fay hatları ile paralellik gösterir. Yer kabuğunun faylarla parçalandığı bölgelerde magma kırık hatları boyunca yüzeye yaklaşarak sıcak su kaynakları için uygun ortam oluşturur. Yer kabuğundan derinlere doğru inildikçe sıcaklık her 33 metrede 1 derece artarken fay alanlarının bulunduğu bölgelerde bu artış 2-3 dereceye kadar çıkmaktadır.
Sıcak su kaynaklarının yaygın olduğu alanlara jeotermal bölge denir. Başlıca jeotermal bölgeler;
Amerika kıtasının batı kıyıları,
Hawai,
İzlanda,
Flipinler,
Malezya,
Endonezya,
Yunanistan,
İtalya,
Türkiye,
Japonya,
Cezayir,
Bu bölgeler jeotermal enerji üretimine elverişli alanlardır. Sıcak su kaynakları mineral yönünden zengin alanlardır. Bu özelliği ile termal turizme elverişli alanlardır.
Genç oluşumlu alanlar ile aktif volkanların bulunduğu alanlarda gayzerler oluşur.


Kayaç Döngüsü



Yerkabuğunu oluşturan 3 temel kayaç türü vardır.Bunlar;magmatik kayaçlar,tortul kayaçlar ve başkalaşım kayaçlarıdır.Ancak bunlar,oluştukları günden bugüne kadar geçen zamanda birçok değişikliğe uğramışlardır. Yani her ne kadar bulundukları yerde hiç hareket etmeden dursalar da, her biri çok uzun yıllardır süren bir değişikliğin parçasıdırlar. Kayaçların oluştukları günden bu yana devam eden ve farklı tür kayaçların doğal yollarla birbirine dönüşmesini açıklayan bu sürece "kaya döngüsü" denir. Kaya döngüsünü devam ettiren şey ise doğal olaylardır.

Şimdi gelelim bu serüvenin nasıl başlayıp ne şekilde devam ettiğine:
Yeraltındaki magmanın soğumasıyla oluşan magmatik bir kayaçtan başlayalım. Bu kayacın yerkabuğundaki tektonik hareketler sonucu yeryüzüne çıktığını düşünelim. Yüzeye çıkan bu kayaç artık burada oluşan tüm koşullardan etkilenebilecek durumdadır. Bu etkileşim oldukça değişik yollarla oluşabilir. Erozyon, yağmur suyu ve rüzgar bunlardan birkaçıdır. Bu olayların sonucunda kayaç, fiziksel ve kimyasal olarak değişime uğrar ve taşınma sonucu bir yerde çökelir. Farklı yerlerden gelen tüm çökeller, yeni gelen çökellerin de etkisiyle sıkışarak zamanla kendi içinde kaynaşarak taşlaşır. Ve böylelikle tortul kayacımız oluşur.

Oluşan bu yeni kayacımızın üzerine uzun bir süre daha yeni çökelimlerin devam edeceğini düşünelim. Zamanla üstündeki malzeme birikeceği için kayacımız basınca ve sıcaklığa daha fazla maruz kalacak demektir. Bu da tortul kayacımızın yapısında çok daha farklı değişimlere yol açacaktır. Basıncın ve sıcaklığın belli bir düzeye gelmesi sonucu oluşan yeni kayacımız artık bir başkalaşım kayacıdır. Oldukça yüksek bir sıcaklığa maruz kalırsa başkalaşım kayacımızın da değişimi kaçınılmazdır. Ve bu sıcaklığa dayanamayan kayacımız sonunda eriyerek magmatik kayaca dönüşür. Böylece döngümüzün başladığı yere yani tekrar magmatik kayaçlara gelmiş oluyoruz. Her ne kadar burada magmatik kayaçtan başladıysak da aynı şekilde tortul veya başkalaşım kayaçtan da başlayabiliriz bu döngüye. 

Başkalaşım ( Metamorfik ) Kayaçlar

1.       Başkalaşım ( Metamorfik ) Kayaçlar


Önceden oluşmuş bir kayacın sıcaklık ve basıncın etkisine bağlı olarak değişime uğraması sonucunda oluşurlar.
Granit        Gnays
Kalker        Mermer
Kömür        Elmas
Kil Taşı        Şist


Tortul ( Sedimenter ) Kayaçların Oluşumu

1.       Tortul ( Sedimenter ) Kayaçların Oluşumu

Yer kabuğunda farklı koşullar altında oluşmuş püskürük, tortul ve başkalaşım kayaçların, dış kuvvetler tarafından aşındırılıp taşınarak yeryüzündeki çukur alanlarda birikmesi sonucunda oluşan kayaçlara denir.
Ortak Özellikleri
Oluşumlarında dış kuvvetler etkilidir.
Daha çok tabakalı bir yapıya sahiptirler.
İçlerinde fosil bulunur.

Oluşumlarına göre üç gruba ayrılır.


a.       Fiziksel ( Kırıntılı ) Tortul Kayaçlar

Akarsu, rüzgar, buzul ve dalga gibi dış kuvvetlerin yeryüzündeki kayaçlardan kopardıkları parçaları çukur yerlerde biriktirmesi ve doğal bir çimento ile yapıştırılması sonucunda oluşurlar. Başlıcaları; breş, çakıl taşı ( Konglomera ), kum taşı ( gre ), marn, kil taşı gibi kayaçlardır.


b.      Kimyasal Tortul Kayaçlar

Suda çözünme özelliğine sahip kayaçların suda çözünerek taşınıp başka yerlerde tortullanması sonucunda oluşurlar. Başlıcaları; kalker, jips, kayatuzu, traverten gibi kayaçlardır.
Kalker ve jips gibi kolay eriyebilen kayaçların yaygın olduğu yerlerde akarsuların, yağışların ve kar erimelerinin etkisi ile oluşan şekillere karst topografyası denir. Mağaralar, travertenler, kanyon vadiler, polyeler karstik şekillerdendir. Ülkemizde Akdeniz Bölgesi karstik şekillerin en yaygın olduğu yerdir.


c.       Organik Tortul kayaçlar


Bitki ya da hayvan kalıntılarının belli ortamlarda birikmesi ve zamanla taşlaşması sonucu oluşur. Organik tortul taşların en tanınmış örnekleri mercan kalkeri, tebeşir ve kömürdür.

Püskürük ( Magmatik ) Kayaçların Oluşumu

1.       Püskürük ( Magmatik ) Kayaçların Oluşumu

Yerin derinliklerindeki magmanın soğuyarak katılaşması sonucunda oluşan kayaçlara püskürük kayaçlar denir. Magmanın katılaştığı bölgeye göre iki gruba ayrılır.


a.       İç püskürük kayaçlar

Magmanın yerin derinliklerinde yavaş yavaş katılaşması sonucunda oluşurlar. Başlıcaları; granit, diorit, siyenit ve gabrodur.
Magma yavaş yavaş soğuyup katılaştığı için iri kristalli, açık renkli ve çok sert kayaçlardır. Dış güçlerin üzerlerindeki kayaçları aşındırması sonucunda yüzeyde görülebilirler.
Granit kütlelerin fiziksel ve kimyasal ayrışmaya uğraması sonucunda farklı boyut ve şekillerde bloklar ortaya çıkar. İskoçya’daki tor topografyası bunun en tipik örnekleridir.


b.      İç Püskürük Kayaçlar

Magmanın volkanizma faaliyetlerine sonucunda yeryüzüne çıkıp soğuması sonucunda oluşan kayaçlardır. Bazalt, andezit, volkan camı ( obsidyen ), volkan tüfü başlıca örnekleri oluşturur.
Magmanın yeryüzünde hava ile temas ederek hızla soğuması sonucunda ince kristalli, camsı veya sünger görünümlü ve yumuşak kayaçlardır. Çok koyu renkli minerallerden oluşurlar.
Püskürük kayaçların özelliği magmanın katılaştığı yere ve kimyasal bileşimine bağlıdır.

Volkan tüfleri ve bazaltın bir arada bulunduğu Nevşehir, Ürgüp, Göreme Yöresinde peribacaları oluşmuştur. 

24 Şubat 2015 Salı

Kayaçların Çözülmesi


Kayalar ve taşlar, dış olayların etkisi altında zamanla değişikliğe uğrayarak paslanmış, çürümüş gibi bir görünüm alır. Zamanla taşı oluşturan mineraller arasındaki bağ gevşer ve taş parçalara ayrılır, ufalanır. İşte, kayaların ve taşların uğradıkları bu değişikliklere çözülme denir. Kayaların yapısal değişikliğe uğraması iki şekilde gerçekleşir.

• Fiziksel (Mekanik) Çözülme
Kayaların, kimyasal yapıları değişmeden, yalnızca fiziki yapılarında görülen parçalanma, ufalanma ve ayrışma olayıdır.

Fiziksel çözülme, daha çok aşırı sıcaklık farkı görülen yerlerde, kayaların gündüzleri aşırı sıcaktan genişlemesi, geceleri de aşırı soğuktan dolayı büzülmesi sonucu gerçekleşir.
Fiziksel çözülme, çöl, karasal, step, tundra gibi, aşırı sıcaklık farkı görülen iklimlerin etkili olduğu yerlerde daha kolay meydana gelir.

• Kimyasal çözülme
Kayaları oluşturan unsurların eriyerek, kimyasal bileşimlerinin değişmesi sonucundaki parçalanma, ufalanma ve ayrışma olayıdır. Kimyasal çözülme, daha çok, sıcaklık farkının az olduğu sıcak ve nemli iklim bölgelerinde görülür. Ekvatoral, Muson, Okyanus ve Akdeniz iklimlerinin etkili olduğu yerlerde daha kolay meydana gelir.

10 Şubat 2015 Salı

Garig

Garig, Akdeniz ve Ege bölgesinin kıyı kesimlerinde makilerin tahrip edildiği alanlarda görülen çok kısa boylu dikenli çalılardan oluşan bitki toplulukları. Lavanta, kekik, funda, yasemin, süpürge çalısı gibi türleri vardır. Frigana diye de anılır. Genelde diz boyunu geçmeyen kısa boylu çalılıklardan oluşur. Garigleri oluşturan bitkilerin tohumları rüzgarla kolayca taşınabildiği için kolayca yayılırlar. Garig kapsamında sayılabilecek bitki topluluklarının başlıcaları abdestbozan otu, laden, nane, funda, ada çayı, keçiboğan, dalak otu, sütleğen, çalba ve yasemindir.

Türkiye'de gariglerin yaygın olduğu bazı sahalar; Akdeniz Bölgesindeki Mut havzası, Ege'de Çeşme dolayları, Karaburun yarımadasının batı bölümü, İzmir'de yamanlar dağı, Dumanlı dağ çevresi, Bodrum ve Bergama dolaylarıdır.

Maki

Maki, Akdeniz ikliminin egemen olduğu bölgelere özgü, ortalama 1-2 metre boyundaki küçük ağaç ya da çalıların oluşturduğu bitki örtüsü. Bu bitki örtüsüyle kaplı alanlara makilik denir. Makilikler, eskiden ormanlık olan alanların yangın ya da insanlar tarafından yok edilmesi sonucu oluşmuştur.Orman kendini yenilemeden ortamı kaplayan maki türleri ağaç fidanlarının büyümesini engellerler.

Maki bitkileri Akdeniz ikliminin kurak koşullarına yani ortamdaki yetersiz sudan olabildiğince yararlanmaya uyarlanmış derin köklü, ufak ve sert yapraklı, hatta dikenli ağaçlık ve çalılardır. Bu ufak yaprakların yüzeyi genellikle su kaybını önlemek için yaprakları kalın, sert, cilalı, keçeli veya mumsu reçineli bir katmanla kaplanmıştır. Makiliklerde rastlanan pek çok ağaç türü arasında başlıca yabani zeytin, funda, katran ardıcı, keçiboynuzu, sakız ağacı, laden, böğürtlen, zakkum, sandal ağacı, Akdeniz defnesi, menengiç, mersin, koca yemiş (dağ çileği), kermes meşesi, pırnal meşesi sayılabilir. Maki bitki örtüleri genellikle geçit vermeyecek kadar yoğun bir biçimde gelişerek toprağın yüzeyinde oldukça sık bir doku oluşturur. Çoğu su gereksinimini gecenin neminden sağlar. Özellikle denize bakan yamaçlar, yapraksız dikenli çalılıklarla kaplıdır.

Türkiye'de maki tipi bitki örtüsü en çok Akdeniz ve Ege, özellikle Güney Ege kıyılarında yaygındır; Marmara ve Karadeniz kıyılarında ise daha seyrektir. Dünyanın başka bölgelerinde de makiye benzeyen bitki örtüsüne rastlanır, ancak bunlar bulundukları yöreye göre değişik adlar alır.

Akdeniz iklim sahasından uzaklaştıkca maki türleri azalır, çıkabildiği yüksekliği kaybeder. Akdeniz kıyılarında 18-20 tür, Ege kıyılarında 13-14 türe, Karadeniz kıyılarında 4-5 türe iner.Makilerin çıkabildiği yükseklik enleme bağlı olarak güneyden kuzeye azalır:Akdenizde 800-900m, Egede 500-600m, Marmara çevresinde 300-400, Karadenizde 150-200m.

Türkiye'de ayrıca garig vardır. Makiye göre daha seyrektir. Maki asitli topraklarda yaygınken garig kalkerli topraklarda yaygındır. Halk arasına hepsine maki dememize rağmen, konunun uzmanları bu ayrımı belirgin bir şekilde yapıp, hem halka öğretmeli hem de okul kitaplarına bunu geçirmelidir.

Heyelan

Heyelan ya da toprak kayması, zemini kaya veya yapay dolgu malzemesinden oluşan bir yamacın yer çekimi, eğim, su ve benzeri diğer kuvvetlerin etkisiyle aşağı ve dışa doğru hareketidir.

Kayalardan, döküntü örtüsünden veya topraktan oluşmuş kütlelerin, çekimin etkisi altında yerlerinden koparak yer değiştirmesine heyelan denir. Bazı heyelanlar büyük bir hızla gerçekleştikleri halde bazı heyelanlar daha yavaş gerçekleşirler. Heyelanlar yer yüzünde çok sık meydana gelen ve çok yaygın bir kütle hareketi çeşididir , aşınmada önemli rol oynarlar. Büyük heyelanlar aynı zamanda topoğrafyada derin izler bırakırlar.Türkiye'de en fazla görülen yerler Karadeniz Bölgesinde özellikle Doğu Karadeniz şerididir.Bazı kötü etkileri de vardır...

Eğimlerin fazla olduğu sahalarda heyelan riski artmaktadır. Bazı sahalarda fay yamaçları dik eğimlerin oluşmasına neden olarak heyelanları kolaylaştırırlar. Yine insanlar kanallar ve yollar açarak ya da yol ve maden kazılarından çıkan toprakları denge açısına erişmiş bulunan yamaçlar üzerine atarak heyelan oluşumuna neden olan koşulları hazırlarlar. Gevşek unsurların denge açısını herhangi bir nedenle aştığı durumlarda heyelan oluşur. Toprağın çökmesidir. Buna bir örnek 1997 San Mateo Eyaleti Kaliforniya bir ''düşme'' toprak kayması.


Heyelan tipleri

Genel olarak heyelan terimi ile açıklanan bu hızlı kütle hareketleri asıl heyelanlar, göçmeler ve toprak kaymaları olmak üzere üç tipe ayrılabilirler.


Asıl heyelanlar

Bunların oluşumunda su, hazırlayıcı bir rol oynar. Fakat asıl heyelan kütlesi, su ile hamurlaşmış halde değildir. Kuru bir kütle halinde, fakat kaymaya uygun bir zemin üzerinde yer değiştirmiştir. Bu tip heyelanlar ülkemizde sık sık oluşurlar. Bu heyelanların en büyük olanları, genellikle bol yağışlı ve dik eğimli sahalarda, özellikle kuvvetle yarılmış, nemli ve litoloji bakımından da elverişli olan Kuzey Anadolu dağlık alanında oluşmuştur.Geyve, Ayancık, Sinop çevresi, Maçka, Of-Sürmene ve Trabzon-Sera heyelanları bunların başlıcalarındandır.

Sera Heyelanı, Trabzon şehrinin 10 km kadar batısında Sera Köyü yakınlarında 1950 yılında oluşmuştur. Heyelanın oluşmasından bir hafta kadar önce, Sera vadisinin dik yamaçlarında derin yarıklar oluşmuş, topoğrafya küçük ölçüde bazı değişikliklere uğramıştır. Fakat asıl heyelan, birkaç dakika gibi kısa bir zaman içinde ve şiddetli bir gürültü ile birlikte oluşmuştur.

Bir kısmı akış şekilleri gösteren, fakat asıl olarak kayma yüzeyleri boyunca yer değiştiren kütlenin ortalama uzunluğu 650 m. genişliği 350 m., kalınlığı ise 65 m. kadardır. Böylece Sera heyelanı sonucunda 15 milyon m³ hacminde kaya ve döküntü yer değiştirmiştir. Bu heyelan kütlesi Sera deresinin vadisini tıkamış ve burada 4 km. uzunluğunda, ortalama 150 m. genişlikte ve 55 m. derinliğinde oldukça büyük bir set gölü oluşmuştur.

Araştırmalar, bu heyelanın oluşumunda normalden daha fazla yağışlı geçen kış mevsimi ile karların hızla erimesine neden olan Föhn karakterinde güney rüzgarlarının etkisi olduğunu göstermektedir. Bu yolla zemine çok fazla oranda su sızmıştır. Zaten bu sahada çözülme çok derinlerde olduğu gibi, andezitik kayalar ve yastık lavlar derin diyaklazlarla yarılmış, aralarındaki bağlar gevşektir. Bu durum, su ile doygunlaşan arazinin kaymasını ayrıca kolaylaştırmıştır. Bundan başka, yamaç eğimlerinin çok fazla olması ve özellikle Sera deresinin yamacın alt kısmını oyması heyelanın oluşumunda rol oynamış olmalıdır.


Göçmeler

Heyelanın hareket bakımından farklı bir başka tipini oluştururlar. Bu tip heyelan bir kaşığa benzeyen konkav kopma yüzeyleri boyunca dönerek yer değiştiren kısımlardan oluşur. Kayan kısımlardan her biri, geriye doğru çarpılır. Bunu sonucunda, kayan kütlelerin ilksel eğimleri değişir ve bunların yüzeyleri kopma yarasının bulunduğu tarafa doğru yeni bir eğim kazanır. Yamaçların alt kısımlarının akarsular, dalgalar gibi etkenler tarafından fazla oyulması göçme şeklindeki heyelanların başlıca sebebidir.

Falezlerin ve yamaçların gerilemesi, menderes halkalarının büyümesi sırasında alttan oyma sürecine bağlı olarak sık sık göçmeler oluşur. Göçmüş kütleler veya bloklar büyük oldukları durumda, bunlar arasında küçük göller veya yamaçlarda taraçalara benzer sahanlıklar oluşur. Küçük ve Büyük Çekmece göllerinin kenarlarında ve bu iki göl arasındaki deniz kıyısı boyunca bu tür göçmelerin tipik örnekleri yaygındır.


Korunmanın Yolları
Yamaçlara set yapılması,kütlenin kaymasına neden olan kısmının kazılması,Zemin sertleştirilmesi,İstinat Duvarı yapılması,ağaç dikilmesi vb.

Erozyonu yavaşlatıcı önlemler

Erozyonun miktarını azaltıp kabul edilebilir sınırlara çekebilmek, alınacak önlemlere bağlı olarak gerçekleştirilebilir. Bunun için erozyonun cinsine göre önlemler alınmalıdır.

Su erozyonunu yavaşlatıcı önlemler

Yağmur damlasının toprak yüzeyine darbesini azaltılması,
Uzun süre kalabilen kesif bir bitki örtüsü oluşturmak.
Toprak agregatlarının ayrışma ve dağılmasının önlenmesi,
Toprağı parçalayan alet ve makinaların kullanılmasını azaltmak.
İnfiltrasyon oranının arttırılması,
Yüzey akış hızının azaltılması
Tarım arazilerinde sert toprak katmanlarının kırılması ile infiltrasyonun arttırılması, yüzey akışın azaltılması.


Rüzgâr erozyonunu yavaşlatıcı önlemler

Rüzgâr hızının azaltılması,
Rüzgâr hızını kıracak ağaçlar ile alanı donatmak.
Meyilde yerçekimi etkisiyle hareketi zorlaştırmak,
Toprak işleme işlemlerinde meyile dik sürüm yapmak.
Rüzgârın toprak parçacıklarına etkisini azaltmak,
Toprak yüzeyinin çıplak bırakmamak.
Toprakları merdiven şekline getirerek kullanmak.


Meyilli arazilerde teraslama

Erozyonun yavaşlatılması kapsamında meyilli arazilerde teras yapımı da önemli bir önlemdir. Kanal terasları, sırt terasları ve seki terasları olmak üzere üçe ayrılan teraslar, suların beraberinde toprak parçalarını götrümesini engellemektedir. Kanal terasları %4' ekadar eğim olan alanlarda başarı ile uygulanabilirken sırt terasları %2 dolayındaki alanlarda uygulanıldığında başarıya ulaşmıştır. Sırt terasları ile kanal terasları arasındaki en önemli fark ise, sırt teraslarında su kaynklarının az olduğu bölgelerde toprak korunumunun yanı sıra su korunumunu da gerçekleştirebilmesidir. Seki terasları ise meyil olarak %12'den fazla meyilli topraklarda kullanılmaktadır.  Bu teras tipi, yapılacak tarımsal faliyetlerde mekanizasyon kullanımına elverişli değildir. Terasların işlevlerini sürdürebilmeleri için yoğun yağışlar sonucu hasar göremeleri engellenmelidir. Bu nedenle teraslamadan sonra bu alanları çimlendirmek terasların yapılaını koruyabilmeleri açısından önemlidir. Eğer teraslama yapılmış bölgede tarımsal bir faaliyet yapılıyorsa sürümler ya tahtavari yapılmalı ya da düz sürümde teras sırtlarına parelel sürüm tercih edilmelidir.

Erozyona etki eden faktörler

İklim

Yağış, rüzgâr ve sıcaklık olarak etki eder..Yağışın kinetik enerjisi aşındırmada en önemli etkendir. Yağışın şekli yağmur, kar ve dolu olarak farklı etkiler yapar. Bunlar içindeki en önemli etkisi olan yağmurdur. İklimin erozyona etkisi 4 şekilde incelenebilir. Bunlar;

Yağış yoğunluğu,
Yağışın süresi ve dağılımı,
Rüzgârın etkisi,
Sıcaklık
tır.

Yağış yoğunluğu, Yağışlarda yoğunluk erozyona önemli ölçüde etkilidir.[14] Bu bağlamda yağış yoğunluğu birim zamanda düşen yağış miktarıdır. Yağış yoğunluğu arttıkça toprağa düşen su miktarı artar ve toprağın infiltrasyon hızı daha çabuk azalır. Toprakların infiltrasyon değerleri, toprağın işlenmiş veya işlenmemiş olmasına göre değişir. İşlenmiş topraklarda doğal bitki örtüsü yok edilmiş olduğu için toprağın infiltrasyon gücü daha çabuk aşılır. Eğer toprak yüzeyi korunmuşsa infiltrasyon uzun sürer. Yağış yoğunluğunun etkisinin anlaşılması bir başka örenkede anlatılabilir. Örneğin bir süngere suyun yavaşça boşaltılması durumunda sünger suyu kolaylıkla emebilecektir. Böylelikle su dışarı sızamayacaktır. Ancak aynı miktarda suyun süngerin üzerine birden dökülmesi halinde suyun bir kızmı sünger tarafından emilemeyecek ve akışa geçecektir. Toprağın suyu içine geçirme kabiliyeti süngere göre deha yavaş olduğu hesap edilecek olursa yağış yoğunluğunun erozyona etkisi daha net anlaşılabilecektir.

Yağış süresi ve dağılımı, Yağışın yoğunluğu kadar süresi ve dağılımıda erozyon için önemli bir etkendir. Aynı yoğunlukta yağan iki yağıştan uzun süreli olan daha fala erozyon oluşumuna sebep olur. Yağışın dağılımıda erozyon açısından önem taşır. Yağış dağılımı bir yağış içinde olabildiği gibi mevsimlik ve yıllık dağılımlar şeklinde de erozyonu etkiler. Bir yağış içerisinde dört faklı yağış dağılımı olabilir. Bunlar Tüm yağış boyunca aynı yoğunlukta devam eden yağışlar (Düzgün yağış dağılımı), şiddetli başlayıp şiddetini kaybeden yağışlar(ileri yağış dağılımı), düşük şiddette başlayıp şiddetini arttıran ve sonra tekrar şiddeti düşen yağışlar (Orta yağış dağılımı), düşük şiddetle başlayıp şiddetini sonuna kadar arttıran yağışlar (Gecikmiş yağış dağılımı)dır. Bunlardan en etkili olanı İleri yağış dağılımıdır. Bir yıl içerisindeki yağış dağılımı ise,

Üniform yağış dağılımı: Bir yıl içerisinde her aya yağış düşmesi.
Üni-model yağış dağılımı: Yılın bir yarısında yağışın düştüğü ayların olması.
Bi-model yağış dağılımı: Yılın iki yarısında da belirli aylarda yağışın olması.
olarak üçe ayrılır.

Rüzgârın etkisi, Yağmur damlalarının toprak yüzeyine düşme hızı ve çarpma açısını etkiler. Rüzgârlı havalarda meydana gelen yüzey akışlar üzerinde de etkisi vardır. Örneğin havza çıkışına ters yönde esen rüzgar, yüzey akışın daha geç terk etmesini sağlar. Tüm bunlar sonucunda aşınımı ve taşınımı arttırarak erozyonu etkiler. Rüzgârın su erozyonuna etkisi kadar tek başınada erozyona etkisi vardır.

Sıcaklık, Bitki örtüsünün ayrışma ve parçalanması olaylarına etki eder. Sıcaklığın yüksek olduğu yerlerde organik maddeler hızla parçalanır. Buna bağlı olarak agregatlaşma azalır. Bitki örtüsü seyrelir. Bunlar erozyonu arttıran faktörlerdir. Sıcaklık yağış olmayan bölgelerde ise kuraklığa ve dolayısıyla rüzgar erozyonunun etkilerini arttırmasına neden olur. Bu yüzden sıcaklık diğer faktörler ile etkileşim halinde bulunan bir etmendir.


Topografya

Topografyanın erozyona etkisi.
Topografya erozyon üzerinde etkili olan faktörlerden birtanesidir.Topografya su erozyonunu 6 şekilde etkiler. Bunlar;

Eğim dikliği
Eğim uzunluğu
Mikro-relief
Eğim şekli
Havza büyüklüğü ve şekli
Yöney
dir.

Eğim dikliği, yüzey akış sularının hızının artmasına sebep olarak aşınımı arttırır. Yüzey akışının akışının miktarının fazla olması aşınan toprak miktarınıda arttırır.

Eğim uzunluğu, genel olarak eğim uzunluğu arttıkça aşınma ve taşınan toprak miktarıda artar. fakat bazı durumlarda yağış yoğunluğu ve toprak geçirgenliğine bağlı olarak farklılıklar görülebilir. Düşük yoğunluklu yağışlarda ve geçirgenliği fazla olan topraklarda eğim uzunluğunun artması erozyonun azalmasına neden olabilir.

Mikro-relief (Pürüzlülük), toprak yüzeyinin pürüzlü olması, su depolamasına neden olarak erozyon etkisini azaltır[15]

Eğim şekli, yeryüzünde dört farklı şekilde eğim şekli vardır bunlar düz,dış bükey,iç bükey ve dalgalı eğim şekilleridir.[15] Bu yüzey şekillerinden en fazla erozyona etki edeni ise dış bükey şekilleridir.

Havza büyüklüğü ve şekli, benzer iki özellikli iki havzaden büyük olanında daha fazla erozyon ortaya çıkar. Havza büyüklüğünün yanında havza şeklide erozyon açısından önemlidir.[15] Büyüklükleri aynı fakat şekilleri, havza çıkış yerleri farklı olan iki havzadan birisinde yüzey akış suları daha kolay terkedebilecekken diğerinde terk edemeyebilir. Daha geç terkedenin erozyon etkisi daha az olur.

Yöney, arazinin yönü dolaylı olarak sıcaklığı etkiler. Kuzey yarım kürede kuzeye bakan yamaçlarda bitki örtüsü daha yoğun, organik madde birikimi daha fazladır.Toprağın nem düzeyi yüksektir. Güney yamaçlarda ise Güneş ışınları daha dik geldiği için bunun tersi bir durum otaya çıkar.

Toprak özellikleri

Toprak profili
Toprak özellikleri fizikse özellikler ve kimyasal özellikleri olarak ikiye ayrılır.

Fiziksel özelliklerin etkisi

İskelet yüzdesi: 2mm nin üzerindeki parçalarının yüzdesi iskelet yüzdesini oluşturur. Toprakların iskelet yüzdesinin artması erozyona karşı dirençlerinide arttırır. Özellikle yüzeydeki tozlar alttaki toprak materyallerini korurlar.
Toprak bünyesi: Toprağı oluşturan kum, mil, kil yüzdesi toprağın bünyesini oluşturur..Bünyeyi oluşturan kısımlardan kumun fazla olması erozyonun etkisini arttırır. Kilin fazla olması agregatlaşmayı arttırdığı için erozyonun etkisini azaltır. Bazı oranlar toprakların erozyona karşı dayanımının belirlenmesinde kullanılır. Bunlar yüzdece, mil oranı ve kum oranlarının toplamının yüzdece kil oranına bölümüyle elde edilir. Oran ne kadar küçükse erozyon dayanımı o kadar yüksektir. Genel olarak toprağın mil oranı %2.5'un altında ise dayanıklı, üstünde ise dayanıksız olarak ifade edilir.
Farklı Basınçlarda su tutma kapasitesi: Toprakta bulunan higroskopik su, toprak kalloitleri'nin çevresinde tutulan sudur. Higroskopik su ne kadar fazlaysa, topraktaki kalloit miktarı o kadar yüksek demektir. Toprak kalloitlerini fazla olması, toprağın erozyona karşı dirençli olduğunu gösterir.
Agregatlaşmanın etkisi: Agregatlaşma toprağın bazı fiziksel özelliklerini iyileştirerek verimin ve erozyona karşı dayanımın artmasına sebep olur.
Hava ve su geçirgenliğinin etkisi: Özellikle su geçirgenliğinin artması, toprak içine geçen suyun artmasına ve yüzey akışa geçen suyun azalmasına neden olur. Hava ve su geçirgenliği toprakta bulunan boşluklar ile ilgilidir. Bu yüzden toprakta boşluklu yapının olması erozyona karşı dayanımı arttırır.
Kimyasal özelliklerin etkisi

Kalsiyum karbonat (Kireç) Etkisi: Kalsiyum hem bitki yetiştiriciliğinde hem de kümeleşme için gerekli bir elementtir. Böylece agregatlaşmanın ön aşamasını sağlar. Rüzgâr erozyonunun etkili olduğu yerlerde ise, kireçli topraklara tozlu bir yapı kazandırdığından toprakların rüzgarla hareketini kolaylaştırarak erozyon dayanımını azaltır.
Katyon Değişim Kapasitesi (KDK) ve Değişebilir katyonların Etkisi: Topraklardaki organik ve inorganik kalloitlerle ilgili bir özelliktir. KDK'nin yüksekliği bu kalloitlerin miktarının yüksek olduğunu gösterir..[22] Tutulmuş vaziyette bulunun bu katyonlarda erozyonu farklı şekillerde etkiler. Örneğin Ca ve Mg değişim kapasitesinde fazlaysa, su erozyonuna karşı direnç artar. Bunun yanında Na ve H fazlaysa agregatlaşma düşüktür.
Organik Maddenin Etkisi: Toprak yüzeyindeki ayrışmış ya da kısmen ayrışmış organik madde, yağmur damlalarına karşı toprak yüzeyini korur. Yetiştirilen bitki türü toprağın organik madde içeriğine etki yapar. meydana gelen O ve N kayıpları bundan etkilenir. En az organik madde kaybı nöbetleşe ekim sisteminde görülür.


Bitki örtüsü

Organik maddede olduğu gibi toprak yüzeyindeki bitkide yağmur damlalarının çarpma etkisini azaltır. Toprak yüzeyindeki kaymak tabakasının oluşumunu engeller. Toprak içine daha çok su infiltre olur. Yüzeydeki bitki örtüsünün çeşidi de toprak aşınımı üzerine etki eder. Toprakları en fazla koruyan bitki örtüsünden en az koruyana doğru aşağıdaki gibi sıralanabilir;

Devamlı bitki örütüsü (Korunmuş ormanlar, devamlı meralar ve çayır örtüsü)
Baklagiller
Küçük tohumlu baklagiller
Tahıllar (Buğday, Arpa, Yulaf v.b.)
Çapa bitkileri (Tütün, Patates, Mısır, Soya v.b.)
Bu sıralamada çapa bitkilerinin toprağı en az koruduğu görülmektedir. Bu nedenle eğimli arazilerde çapa bitkisi tarımı yapılırken toprak ve su korunumu önlemlerine çok dikkat edilmesi gerekmektedir.

İnsan faktörü

Erozyonda insan faktörü önemli bir etkendir.
İnsan faktörü erozyonu etkileyen en önemli faktörlerdendir. Çünkü insan faktörü, sadece erozyona sebep olmakla kalmayıp diğer etkili faktörlerinde değişmesine neden olarak dengenin bozularak erozyonun artmasına neden olabilir. İnsan faktörü,

Doğal bitki örtüsünü yok etmek,
Arazi açmak ya da yakacak elde etmek için ormanları bozmak,
Meraları kapasitesi üzerinde kullanmak,
Arazileri amaç dışı kullanmak,
Toprak ve su korunumu önlemlerine dikkat etmemek,
Hatalı sürüm yapmak.
gibi çeşitli nedenlerle erozyona etki etmektedir.

Erozyon Çeşitleri

Su Erozyonu

En yoğun görülen erozyon çeşididir. Suyun toprağı aşındırıp taşıma şekli açısından bakıldığında ise;

Damla erozyonu
Yüzey akış erozyonu
Oluk erozyonu
Yarıntı erozyonu
Akarsu yataklarının yarattığı erozyon
olarak 5'e ayrılabilir.

Damla erozyonu, Damla erozyonu, yağış esnasında damlanın düştüğü sırada toprağı aşındırması ve mevcut enerjisi ile toprağı sıçratarak taşıması sonucu oluşan erozyondur. Bu sıçramalar 60 cm yukarıya 100 – 150 cm uzağa kadar olabilmektedir. Bu erozyon çeşidi en ciddi aşınım ve taşınım yaratan erozyondur. Toprakların bitki örtüsü ile kaplı olması bu erozyonu önlemenin en önemli etmenlerindendir. Damla erozyonuna etki eden unsurlar ise aşağıdaki gibidir.

Şekil açısı
Sıçrama açısı
Krater genişliği
Damlanın yüksekliği
Eğer yüzeyde birikmiş su tabakası varsa sıçrama açısı küçülür ve yaklaşık 85 - 90 derece civarında bir açı oluşur. Bu erozyon çeşidi yağmurun ilk başladığı sırada etkili olan bir erozyon olmasına karşın akan suya oranla daha etkilidir. Damlanın çapı da verdiği zarar ile doğru orantılıdır. Bir örnek ile anlatmak gerekirse 2 mm çapındaki bir yağmur damlası limit hızda yere çarptığında yaklaşık olarak 40 g ağırlığındaki bir toprağı 1 cm kadar havalandırabilir..

Bu erozyonda yağışın etkisi ile toprak sıkıştırılarak yüzeyde geçirimsiz olan bir tabaka oluşumunada neden olur.

Yüzey akış erozyonu, İnfiltre olmayan suyun, yüzey akışa geçerek toprak yüzeyinde bulunan tanecikler ve parçalanmış agregatlar ile karışıp yaratmış olduğu erozyon çeşididir.Yüzey akış erozyonu her zaman gözlemlenemez özellikle toprak renginin koyu olması gözlemlemeyi oldukça zorlaştırır.

Oluk erozyonu, Yüzey akışın devam etmesi ile aşınım artar ve belirli bir aşamadan sonra oluklar oluşur. Oluşan oluklar aracılığı ile erozyon hızlanarak devam eder. Bu şekildeki erozyona "Oluk erozyonu" denilmektedir.

Yarıntı erozyonu (Gully), Oluk erozyonunun ilerleyen aşamasından sonra artık oluklar daha geniş ve derin bir hal almaya başlarlar. Oluklara göre daha büyük olarak yarıntılar oluşur ve bu erozyona yarıntı erozyonu denir.. Yarıntı erozyonu şekillerine göre 3 şekilde incelenir.

U şeklindeki yarıntılar
V şeklindeki yarıntılar
Basamak şeklindeki yarıntılar

Akarsu yataklarının yarattığı erozyon, Akarsular aktıkları yatakları derinlemesine ve genişlemesine aşındırırlar bu şekildeki erozyona "Akarsu Yataklarının Yarattığı Erozyon" denir. Aşındırma akarsuyun debisine göre değişir. Bu tip erozyonda materyalin taşınımı üç şekilde gerçekleşir.

Süspansiyon şekilde taşınım
Sıçramalar şeklinde taşınım
Yatak yükü şeklinde taşınım


Rüzgâr erozyonu

Rüzgâr erozyonu sonucu verimli toprakların kaybı, buharlaşmanın hızlanmasıyla toprak emliliğinin azalması, bitki büyümesinin yavaşlaması, ulaşımın aksaması ve verimin düşmesi olumsuzluklarını ortaya çıkarmaktadır.Taşınan kum ve verimsiz toprak, üretken tarım topraklarını kaplayarak, tarım yapılamaz hale getirmektedir. Rüzgâr erozyonu en şiddetli olarak; bitki örtüsünün fakir, iklimin kurak olduğu İç ve Doğu Anadolu'da görülür. Rüzgâr erozyonu bitki örtüsünün fazla olmadığı yerlerde çok etkilidir. Rüzgâr erozyonu üç farklı şekilde meydana gelmektedir. Bunlar,

Hava akımı ile uçma
Yüzeyde sürüklenme
Sıçrama

Hava akımı ile uçma, Hava akımının etkisiyle çapları 0,1 mm den daha küçük olan toprak parçaları yüzeyden yükselerek rüzgarın etkisiyle harekete geçerler.Bu şekilde yüzeyden yükselen toprak parçaları bulundukları yerlerden daha farklı bölgelere kadar uçarak toprağın taşınımına sebep olurlar. Bu yolla taşınan toprak parçaları yüzlerce kilometre taşınabilirler. Bu şekilde taşınımın önüne geçilebilmesindeki en önemli faktör bitki örtüsüdür. Bitki örtüsü rüzgarın etkisini azaltacağı gibi toprak parçalarının çarparak uzaklaşmasınıda engeller..

Yüzeyde sürüklenme, Rüzgârın etkisi ile harekete geçmiş ancak boyutları sebebiyle yüzeyden fazla yükselemeyen toprak parçacıkları yüzeyde sürüklenerek taşınırlar. Bu şekilde taşınan toprakların çapları 0,5 mm ile 1mm arasındadır.Sıçrama ile taşınan toprakların çarpması bu toprak parçalarının hızlarını arttırmasına neden olur. Aynı zamanda çarpışan parçaların çapları küçülerek taşınımları kolaylaşır.

Sıçrama,Toprağın bazı parçaları rüzgar etkisi ile yükselip rüzgâr doğrultusunda yükselmeye başlar. Bu toprak parçaları hava akımıyla uçan parçalar kadar küçük değilse belirli bir yükseklikten sonra rüzgarın da etkisini yitirmesi ile yere doğru düşerler. Bu şekilde sürekli sıçramalar ile toprak taşınımı olması durumunda buna sıçrama ile taşıma denilir. Bu tipteki rüzgar erozyonuna maruz kalan toprak çapları 0,1 mm ile 0,5 mm arasındadır.


Özel erozyon çeşitleri

Su, rüzgar ve benzeri aşındırıcı etmenlerin etkisinin yanı sıra özel koşullarda gerçekleşen erozyonlardır. Bu erozyonların gerçekleşebilmesi için birden fazla koşulun mevcut olması beklenir.


Korunmuş sütun erozyonu
Tünel erozyonu, Üst kısımda sıkışmış bir toprak tabakası varken yoğun bitki kökleri tarafından sarılmış üst toprak tabakasının altında eğer su ile doymuş bir tabaka bulunursa toprağın altında bir aşınma gerçekleşir.
Bu aşınım sonrasında üst kısımdaki sıkışmış toprağın durumunu korumasına karşılık toprağın altında tüneli andıran boşluk oluşur. Bu şekilde oluşmuş erozyonlara tünel erozyonu adı verilir.

Sivri tepe erozyonu = Daha çok volkanik tepelerdeki aşınmalar sonucu oluşan sivri tepelerdir.
Bu erozyon tipinde rüzgarın etkisi önemlidir. Rüzgâr etkisi ile tepelerde aşınım gerçekleşir. Bu aşınım sonucunda sivrilmiş tepeler meydana gelir. Tepelerin sivri görünümde olmasının temel sebebi tepeyi oluşturan kayaçtır.

Korunmuş sütun erozyonu = Volkanik arazilerdeki çok siddetli aşınımlardır. Sel suları yamaçlardan inerken buradaki kayaları aşındırırlar. Üst kesimde yer alan bazı sert kayalar aşınmayarak altlarında sütun boyunca aşınmamış bölgelerin oluşmasını sağlarlar. Üzerinde sert kaya bulunmayan kısımlar ise aşınarak taşınmaya başlar. Bu şekilde oluşan erozyonda sütunların üzerlerindeki sert kayalar rahatlıkla gözlemlenebilir. Peri bacaları bu erozyona en iyi örnektir.
Kütle hareketleri = Yer çekiminin etksisyle ortaya çıkan suyunda katılımıyla oluşan hareketlerdir. Dağlardan veya eğimli bölgelerden bazı toprak parçalarının yer çekimi doğrultusunda harekete geçerek taşınması olayıdır.

Toprak oluşumu ve erozyona etkileri

Erozyonun gerçekleşmesinde toprak özelliklerinin de önemli bir etkisi vardır. Toprak oluşumuna etki eden faktörler, toprak özelliklerini de etkileyerek, erozyon gerçekleşme olasılığını artırır. Toprak oluşumunun erozyona etkileri 5 farklı şekilde olur.

Zaman, Toprak oluşumunda etkili olan faktörlerden birtanesi zamandır. Her bir toprağın oluşması için aynı miktarda zamana ihtiyaç duyulmaz. Bazı topraklar daha uzun zamanda oluşurken bazıları için daha kısa zaman yeterli olur. Örnek olarak yumuşak ana materyalden daha kısa sürede toprak oluşur. Erozyona uğrayan topraklarda toprak derinliği azaldıkça oluşum hızı artar. Böyle topraklardan toprağın derinliğinin artması, aşınım hızı ve oluşum hızı arasındaki dengeye bağlıdır. Buna göre;

Oluşum hızı > Aşınım hızı ise, Derinlik artar
Oluşum hızı < Aşınım hızı ise, Derinlik azalır
Oluşum hızı = Aşınım hızı ise, Derinlik değişmez
İklim, Toprak oluşumunda etkili olan ikinci önemli faktör ise iklim faktörüdür.
İklim olayları toprağın oluşma hızını etkilediği gibi aşınımı ve oluşacek toprak çeşidini de etkileyebilmektedir. Örneğin yağışın etkisi ile toprak oluşumunda toprağa düşen suyun bir kısmı toprağın içine sızar, bir kısmı da yüzey akışa geçer. Toprak içine sızan su, profil boyunca yıkanmalara neden olarak toprak oluşumu ve erozyona etkide bulunur. Sıcak ve az yağışlı bölgelerde su aşınımı az olur. Sıcak ve kurak ya da soğuk ve kurak yerlerde rüzgâr aşınımı ortaya çıkar.

Topografya ve drenaj, İklim etkisi dışında topografya ve drenajın da önemli etkisi bulunmaktadır. Topraktaki eğim, yükselti vb. tüm faktörler, gerek yağışların, gerekse yer çekiminin etkisiyle o bölgenin topraklarının taşınımı üzerinde etkili faktörlerdir. Bu taşınım toprağın alt katmanlarının aşınması ve toprak oluşumunu etkileyeceği gibi toprağın derinliği ve erozyona uğramasını da doğrudan etkileyecektir. Tüm bu etmenler topografya ve drenajın erozyona etkisini göstermektedir.

Canlılar, Doğada toprağın oluşumu, aşınımı ve erozyona etkisi olan önemli faktörlerden birtaneside canlılardır.[8] Mikro ve makro organizmalar toprak oluşumunda, salgıları veya hareketleri ile toprak oluşumunu hızlandırırlar. Toprak oluşumunun hızlanması ile toprak derinliği artar. Bu çerçevede toprak oluşumu ve erozyona dolaylı olarak etkisi bulunan canlıların varlıkları erozyon ile mücadelede önemli bir yer tutar. Örnek olarak tarımda anızların yakılarak yokedilmesi, toprakta yaşayan mikroorganizmaların ölmesine neden olarak toprak oluşumuna engel olur. Aynı zamanda bu canlıların sayılarının azalması ile topraktaki bitki besin elementlerinin bitkilerce kullanılabilir forma dönüştürülmesininde imkânı kalmaz. Sonuç olarak bitkiler besin maddelerinden yararlanamayarak ölürler. Toprakların çoraklaşarak erozyonun önü açılır.

Ana mataryal, Toprağın oluştuğu bölgedeki ana materyal, toprağın çeşidini ve erozyona dayanımını etkileyen bir diğer önemli faktördür.. Diğer bir değişle ana materyal, oluşacak olan toprağın özelliklerini oldukça önemli bir şekilde etkiler. Örneğin yumuşak kalkerlerden rendzina topraklar, sert kalkerlerden ise terra rosa toprakları oluşur. Rendzina topraklar erozyona karşı daha duyarlı, terra-rosa topraklar ise daha dirençlidir.

Erozyonun Nedenleri

Erozyon oluşumunun nedenleri bazı doğal unsurlardır. Diğer bir söylemle erozyon tabiatın kuruluşundan bu güne kadar gerçekleşen ve tabii bir olaydır. Doğal yolla gerçekleşen bu erozyon tabiat tarafından toprak oluşumu ile dengelenebilmektedir. Ancak doğal yolla gerçekleşen erozyon insanların etkisiyle tabiatın karşılayamayacağı oranda artabilmektedir. Bu şekildeki erozyona "hızlandırılmış erozyon" denilir.[2][3] Erozyonun tanımından da anlaşılacağı gibi erozyonun en önemli nedeni, toprağın aşınıp taşınmasına etki edebilecek faktörlerin etkisinin arttırılmasıdır. Bitki örtüsü yönünden zayıf toprakların taşınımı oldukça kolaydır.[4] Rüzgâr,yüzey akışa geçmiş yağış ve sulama suları, yerçekiminin eğim ile birleşerek toprağı taşıyabilmesi bitki örtüsünün varlığı ile yakından ilgilidir. Bitki örtüsü topraktaki eğime rağmen toprak parçalarının önünde set oluşturarak taşınımını engelleyebilir. Rüzgârın ve yağmur damlalarının etkisini azaltarak aşınımı ve taşınımı yavaşlatabilir. Erozyonun en önemli sebeplerinden bir taneside bilgisizliktir. Özellikle tarım yapılan arazilerde, bilinçli olunmadan erozyonun artması sağlanmaktadır. Tarımsal arazilerde anızların yakılması kısa vadeli ürün artışına sebep olur. Bunun sonucunda yeterli bilgi sahibi olmayan çiftçi anızları yakarak toprak yapısı ve toprakta yaşayan canlılara zarar vererek dolaylı yollarla erozyona sebep olabileceği gibi. Eğim yönünde tarlasını sürerek toprağın yerçekimi, su veya rüzgarın etkisiyle taşınımına sebep olabilir. Orman yangınlarıda doğal bitki örtüsü ve yaşayan organizmaların yok olması ile erozyonun artışına sebep olmaktadır.[5] Özellikle dağlık alanlardaki ormanların yanarak yok olması erozyonu daha fazla etkiler.[6] Erozyon yağışın dışında mevcut akarsu, dere veya göller ilede gerçekleşebilir. Örneğin akarsular, suyun aşındırma gücü sayesinde toprağı aşındırarak bir başka yere taşıyabilirler. Yoğun yağışlar sonrasında taşkınların olması ile de toprak taşınabilir. Suyun aşındırma gücü oldukça fazladır. Örnek olarak deniz tabanındaki taşların büyük bir kısmı yuvarlak şekillidir. Bunun sebebi taşların yeterince sert olmaması değil, suyun aşındırma gücünün oldukça yüksek olmasıdır. Toprağın bünyesi de erozyonun başlıca nedeni olabilmektedir. Kumsallarda rahatlıkla görebildiğimiz kum bünyeli topraklar erozyona dayanıksızlıkları nedeniyle erozyona neden olabilir

Erozyon

Erozyon, diğer adıyla aşınım, yer kabuğunu üzerindeki toprakların, başta akarsular olmak üzere türlü dış etkenlerle aşındırılıp, yerinden koparılması, bir yerden başka bir yere taşınması ve biriktirilmesi olayıdır.

Tarımda kullanılan alanların %70'i özelliklerini kaybederek dünya genelinde toplam kara üzerinde %30 civarında çölleşmeye sebep olmuştur. Dünyada erozyon sebebiyle çölleşme tehlikesi bulunan 110 ülke bulunmaktadır. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından yapılan hesaplamalarla, dünyada çölleşme ve erozyonun önüne geçebilmek için yılda 42 milyar dolar harcanması gerektiği bulunmuştur.

Türkiye topraklarının ise, %90'ı su erozyonu, %1'i de rüzgâr erozyonuna maruz kalmaktadır. Tarım topraklarında bu oran su erozyonu için %75 civarındadır. Türkiye'deki erozyon sonucunda yılda 500 milyon ton verimli toprak kaybedilmektedir.

Doğal şartlarda gerçekleştiğinde kaybedilen verimli topraklar, doğal döngü çerçevesinde telafi edilebilmektedir... Erozyon bilinçsizlik ve insan etkisiyle telafi edilemez boyutlara ulaşabilmektedir. Erozyonun etkisi sebebiyle kaybedilen verimli topraklar tarımsal üretim kapasitesinin düşmesine sebep olmaktadır. Erozyonun oluşması doğal faktörler ile gerçekleşmekte ancak erozyonun telafi edilemez zararlara sebep olması, insanların bu faktörleri hızlandırmasıyla gerçekleşmektedir.

Erozyon çeşitlerinden olan su erozyonu en etkili erozyondur. Bu erozyonda yağmur damlalarının aşındırmasının yanında yüzey akışa geçen sularında önemli bir etkisi bulunmaktadır. Diğer bir erozyon çeşidi olan rüzgar erozyonu ise rüzgarın etkisiyle gerçekleşen aşınım ve taşınım olayıdır.

Erozyonun verimli toprakların kaybına yol açmasının yanında peri bacalarının oluşumuna yol açması, doğal bir güzelliğin meydana gelerek turizm bölgeleri oluşturmasına ve bir tezat oluşturmasına neden olmaktadır. Uzun yıllar sonunda özel erozyon çeşitlerinden olan korunmuş sütun erozyonu bu oluşumlara sebep vermektedir.

Yağmur ormanı

Yağmur ormanları, yıllık en az 1750-2000 mm yağışa dayalı, yüksek yağış miktarı ile karakterize ormanlardır.

Ekvator'dan itibaren kutuplara doğru 23° kuzey 27° güney enlemleri arasında yer alan tropikal yağmur ormanları, bütün seneyi kapsayan daimi sıcaklık ve nemlilik ile, devamlı surette büyüyen geniş yapraklı ağaçlar karakterize eder. Ağaçlar bütün sene yapraklarını bir taraftan dökerlerken, diğer taraftan yenilerini sürdükleri için, daimi yeşil ormanlar da denilir.

Yağmur ormanları; ilk görünüşte çok kesif bir bitki örtüsüne sahip olup, liyan ve epifit bitkiler bakımından son derece zengindir. Bu gür flora içinden güneş ışınlarının toprağa ulaşması çoğu yerde mümkün değildir. Bitki örtüsü yoğunluğundan dolayı ağaçların üst kısımlarına düşen güneş ışığının yalnızca % l'i ormanın alt kısımlarına ulaşabilir. Ormanların daha gevşek olduğu yerlerde ise orman altı ancak öğle vakti biraz aydınlanabilir. Ormanların içleri çok yerde zifiri karanlık ve muazzam bir sessizlik içindedir.

Hakiki yağmur ormanlarında birbirinden farklı üç kat göze çarpar. En üst kat pek devamlı değildir. Bu katı teşkil eden ağaçlar 40-50 m. yüksekliğinde olup, gövdeleri çok geniştir. Bu ağaçlar muazzam taçları ile ayrılırlar. Bu katı 25-35 m yüksekliğinde, fakat devamlılık gösteren bir orta kat takip eder. Asıl hacmin 2/3'ünü oluşturur. Buradaki ağaçlar birbirlerine girift bir şekilde karışmış haldedir. Ağaçlara uzaktan bakıldığı vakit kenetlenmiş tek bir satıh halinde görünür. Bu sıklık içinde ağaçların gövdelerini görmeye imkân yoktur. Üçüncü ve en alt kat, daha ufak ağaçlarla yüksek çalılardan meydana gelmiştir. Daha öncede bahsettiğimiz gibi birinci ve ikinci kat ağaçların çok sık yapraklan nedeni ile ışık zemine kafi derecede nüfuz edemez. Ağaçların gövdeleri hayli geniş olup umumiyetle 80 cm çapında olsalar da 23 metre çapında olan ağaçlar da bulunur.

Tropikal yağmur ormanlarını iklimi bütün sene devam eden yüksek ve muntazam bir sıcaklık, yine bütün yıla dağılmış bol bir yağış ve buna ilâveten de, pek kısa süren kurakça bir devre takip eder. Tropikal yağmur ormanlarındaki en sıcak ay ile en soğuk ay arasındaki sıcaklık farkı 2,5 ile 3°'yi pek geçmez. Tropikal yağmur ormanlarını iklim tipinin en karakteristik özelliği ise mevsimlerin arasında yağış rejimleri bakımından bir farkın olmamasıdır. Güneşin ışıldadığı ve ormanların bu ışık huzmeleri altında kaldığı, kuşlar ile diğer canlıların dallardan dallara atladıkları bir sırada aniden güneşin bir bulut tarafından örtüldüğü ve ormanın gölgelendiği görülür. Güneş ışınlarının kesilmesiyle kuşların sustuğu, böceklerin seslerini kestikleri duyulur. Kısa süren bu sessizliği şiddetlibir yağmur sesi bozar. Yağmur ağaçların dalları ve yapraklan üzerinde damla olarak düşer, damlalar sızıntılar halinde aşağılara doğru akar, alttaki dalların ve yaprakların üzerine bu sızıntılar bir çağlayan gibi dökülür; yaprak ile ince dal gibi parçalan kırar ve yere sürükler. Yağmurun başlamasından pek kısa bir zaman sonra arazi üzerinde taşkın sulardan meydana gelmiş dereler teşekkül eder; toprak su istilasına uğramış olur

8 Şubat 2015 Pazar

Yerkabuğu

Yer kabuğu, taş küre veya litosfer, Yerküre'nin en dış kısmında bulunan yapıdır.


Karalarda daha kalın (35–40 km), Tibet Platosunda ise 70 km, deniz ve okyanus tabanlarında ise daha ince (8–12 km) olan yer kabuğunun ortalama kalınlığı 33 km kadardır. Kimyasal bileşimi ve yoğunluğu birbirinden farklı iki kısımdan meydana gelir. Bunlardan biri granit bileşimindeki kayaçlardan oluşan granitik yer kabuğu; diğeri ise bazalt bileşimindeki kayaçlardan oluşan bazaltik yer kabuğudur.

Granitik yer kabuğunda silisyum ve alüminyum elementleri hakimdir. Bu nedenle daha hafiftir; yoğunluğu 2,7-2,8 g/cm3 arasında bulunur. Yer kabuğunun üst kısmını teşkil eder. Bazaltik yer kabuğunda ise silisyum ve magnezyumlu unsurlar hakimdir. Dolayısıyla granitik kabuktan daha ağırdır; yoğunluğu 3-3,5 g/cm3 arasında değişir. Granitik yer kabuğunun altında ve okyanus tabanlarında yer alır. Bu nedenle bazaltik yer kabuğuna "okyanussal kabuk" adı da verilir.

Bu iki kısım bütün kıtaların altında bulunmaktadır. Buna karşılık okyanusların altında durum farklıdır. Burada bazaltik kabuk birkaç kilometre kalınlıkta ince bir tabaka halinde uzanır. Buna karşılık granitik kabuk ya hiç yoktur (örneğin Büyük Okyanus) ya da çok incedir (Atlas ve Hint Okyanusları).

Kabuk ile manto arasındaki sınıra Mohorovicic Süreksizliği (Moho) denilir. Bu kesimde yoğunluğa bağlı olarak sismik P dalgalarının hızı litosferde 7,2 km/s iken, mantonun üst kısmında 8,1 km/s'ye çıkar.

Yerküre'nin iç ısı kaynağı ve mantonun konveksiyon hareketleri, yer kabuğunun günümüzdeki fiziksel özellikleri (kalınlık, bileşim, esneklik ve kırılganlık), atmosfer ve gezegenin su kütlesi uygun bir birleşim ve karşılıklı etkileşme ile, Yer'in Güneş Sistemi içinde benzerine rastlanmayan bir jeolojik etkinliğe sahip olmasını sağlar. Birlikte evrimleşme ile ortaya çıkmış ve yaşamın yeryüzünde varlığını sürdürebilmesi için vazgeçilmez olan bu sistem, gezegen tarihi boyunca belli sınırlar içinde sabit kalabilmiştir.

Linyit

Linyit, kahverengi kömür de denilen ve tamamına yakını termik santrallerde yakıt olarak kullanılan kömür sıralamasında en alt sırada yer alan bir kömür çeşitidir.

Linyitin ısıl değeri (kalorifik değer) düşük, barındırdığı kül ve nem miktarı fazladır. Buna rağmen yerkabuğunda bolca bulunduğu için başta Almanya, Amerika Birleşik Devletleri gibi gelişmiş ülkeler olmak üzere sıklıkla kullanılan bir enerji hammaddesidir.

Linyit Türkiye'nin birçok bölgesinde çıkartılmış ve halen çıkarılmaya devam etmektedir. Bu bölgelerden bazıları Kahramanmaraş ili Afşin ve Elbistan ilçesi, Ankara ili Nallıhan ilçesi (Çayırhan), Kütahya ili Seyitömer ve Tavşanlı ilçesi, Manisa ili Soma ve Muğla ili Yatağan ilçesinde, Adana ili Kozan ilçesinde, Bolu ili Mengen ilçesinde çıkartılır.

Antrasit

Doğal katı yakıtlar sınıfından olan yüksek kalorili bir kömür türü.

Pahalı olduğu için kullanımı sınırlıdır. Isınmadan çok kimyasal reaksiyonlarda indirgeyici olarak kullanılır. Doğada sınırlı miktarda bulunduğundan satışı kolay değildir. İçerdiği safsızlık çok az, karbon yüzdesi çok fazladır. Güçlükle tutuşan, koku ve duman çıkarmadan yanan bir çeşit taş kömürüdür. Katılık ve yoğunluğu diğer kömürlerden çoktur. Parmak üstünde leke bırakmaz. Kısa mavi renkli bir alevle yanar. Kalori 9.000 - 9.500 olduğu için lokomotiflerde kullanılır. Türkiye'de Kastamonu ilinde bulunan antrasit kömürleşme derecesi en yüksek, jeoloji bakımından en eski kömürdür. Ayrıca ısı değeri çok yüksektir.

Kömür ve Oluşumu

Kömür, katmanlı tortul çökellerin arasında bulunan katı, koyu renkli ve karbon ve yanıcı gazlar bakımından zengin kayaçtır. Kömür (taşkömürü) torkugillerden oluşur.

Dünyanın çoğu bölgesinde bulunan kömüre, yerin yüzeye yakın bölümlerinde ya da çeşitli derinliklerde rastlanır. Kömür çok miktarda organik kökenli maddenin kısmi ayrışması ve kimyasal dönüşüme uğraması sonucunda oluşan birçok madde içerir. Bu oluşum sürecine kömürleşme denir.

Bataklıklarda uygun nem ve sıcaklığın oluşması, ortamın asit miktarının artması, gerekli organik maddelerin ortamda bulunmasıyla bozunmuş, çürüyen bitkilerin su altına inmesi ve bataklığın zamanla üstünün örtülmesi gibi olaylar sonucu oluşur.

Deltalar (en kalın kömür damarlarının oluştuğu ortamlardır)
Göller ve nehirler (göl kıyıları, kalın kömür damarlarının meydana geldiği uygun bataklık ortamlardır)
Lagünler (deniz etkisinin olduğu ince kömür damarcıklarını meydana getirirler)
Akarsu taşma ovaları (ince kömür damarcıklarını oluştururlar).
Jeolojik devirde iki büyük kömür oluşum çağı vardır. Bunlardan daha eski olanı Karbonifer (345-280 milyon yıl önce) ve Permiyen (280-225) dönemlerini kapsar. Kuzey Amerika'nın doğusu ile Avrupadaki taşkömürü yataklarının çoğu Karbonifer döneminde; Sibirya, Asya’nın doğusu ve Avustralya'daki kömür yatakları Permiyen döneminde oluşmuştur. İkinci büyük kömürleşme çağı ise Kretase (tebeşir) döneminde başladı ve tersiyer dönemi sırasında sona erdi. Dünyadaki linyitlerin ve yağsız kömürlerin çoğu bu dönemde oluşmuştur. Kömürlerin türediği bitkilerden geriye çok az iz kalmıştır. Kömür katmanlarının altında ve üstünde yer alan kayaçlarda eğreltiotları, kibritotları, atkuyrukları ve birçok bitki fosiline rastlanabilir.

Kömürler yoğunluk, gözeneklilik, sertlik ve parlaklık bakımından farklılık gösterebilir. Genellikle kömür türleri bazı inorganik maddeler, genelliklede killer, sülfürler ve klorürler içerir. Bunlar da az miktarda civa, titan ve manganez gibi bazı elementler de içerir.

Kömür: Bitkiler öldükten sonra, bakteriler etkisiyle değişime uğrar. Eğer su altında kalarak değişime uğrarsa, C (karbon) miktarı artarak kömürleşme başlar. C miktarı %60 ise turba, C miktarı %70 ise linyit, C miktarı %80–90 ise taş kömürü, C miktarı %94 ise antrasit adını alır...