Doğal kaynaklar ve İnsan Faaliyetleri
insanın doğal kaynakları keşfedip kullanmaya başlamasıyla
birlikte çeşitli faaliyetler de ortaya çıkmıştır. Doğal kaynakların
kullanımının yol açtığı sorunlar olduğu gibi bu kaynaklara bağlı
olarak farklı iş kolları da oluşmuştur.
Örneğin; toprağın kullanılmasıyla birlikte çiftçilik, değirmencilik, tarım aletleri sanayii, ziraat mühendisliği,
ticaret gibi birçok iş alanı oluşmuştur. İnsan yaşamı için gerekli olan besinler üretilmiş ve
yerleşmeler tarım alanların çevresinde yoğunlaşmıştır. Bu durum yeni tarım
alanlarını açılması için ormanların, çayır ve mera alanlarını tahrip edilmesine yol açmıştır.
Yine suyun kullanılmasıyla birlikte balıkçılık, av aletleri sanayii, gemi yapımı,
hidroelektrik santraller, su ürünleri
mühendisliği ve pazarlaması gibi iş alanları oluşmuştur. Suyun avlanmalar, tarım
alanları, sanayi tesisleri ve yerleşmelerde
aşırı kullanımı beraberinde çevre sorunları oluşturmuştur. Bazı su canlıları yok olmuş ve ekosistemler zarar görmüştür.
Yukarıdaki örneklemeler ormanlar, madenler ve enerji kaynakları gibi
doğal kaynaklar için de yapılabilir.
ARAZİ KULLANIMININ ÇEVRESEL ETKİLERİ
Doğal kaynakların kullanımının çevreye verdiği olumsuz etkilerin artmasında
arazi kullanımındaki yanlışlıkların önemi büyüktür. Plansız arazi kullanımının; toprakların erozyona uğraması, buna bağlı olarak sel ve taşkınların oluşması, taşınan toprakların verimli arazileri, barajları,
limanları doldurması, verimli toprakların çoraklaşması, kırsal
kesimden kentlere göçlerin artması gibi birçok ekonomik, sosyal ve kültürel
etkileri vardır. Bu durum doğal kaynakların bozulmasına ve ülkelerdeki sürdürülebilir kalkınmanın tehlikeye girmesine yol açmaktadır.Bütün bu
olumsuzlukları engellemek için araziden yararlanan tarım,
ormancılık, hayvancılık, sanayi, yerleşim ve ulaşım gibi sektörlerin çalışma alanlarının bir plan dahilinde belirlenerek arazi kullanım haritasında
belirlenmesi gerekir.
A.
ARAZİ PLANLAMASINDA DİKKAT EDİLMESİ
GEREKEN HUSUSLAR
- Arazinin
mevcut bitki örtüsü, toprak, yerleşme ve toprak durumunu gösteren
ve gelecekteki durumunu yönelik
olan haritalar hazırlanmalıdır.
- Hedef
belirlenmelidir.
- Arazi yetenek
sınıflandırılmasıyla ilgili etütler yapılmalıdır.
- Doğal ve
beşerî yapılarla ilgili riskler göz önünde
bulundurulmalıdır.
- Alt
yapı çalışmalarına öncelik verilmelidir.
- Bölge
halkının ihtiyaçları göç önünde bulundurmalıdır.
- Araziden
en üst düzeyde verim almaya yönelik
projeler geliştirilmelidir.
- Uygulanacak
projenin bölge halkı üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkileri tespit edilmelidir. Bunlar için
alternatif çözümler üretilmelidir.
- Projelerin
doğaya olan olumsuz etkilerini en aza indirgeyecek çözümler üretilmelidir.
Uygulama aşamasına geçilmelidir.
B. ARAZİ PLANLAMASININ ÇEVRESEL ETKİLERİ
Arazi planlamasında çevresel etkilerin göz önünde bulundurulması, doğal
kaynakların sürdürülebilir bir şekilde yararlanmak için
gereklidir. Bu durum göz ardı edildiğinde, doğal ve beşerî yapılar büyük zararlara uğramaktadır. Örneğin, Konya şehrinin kuzey ve kuzeydoğusunda
kurulan organize sanayi bölgelerinin kurulmasında şehrin
hakim rüzgâr yönü hesaba katılmamıştır. Konya'nın hakim rüzgâr yönün organize sanayi bölgelerinin
bulunduğu kuzey ve kuzeydoğudan güney ve güneydoğu yönüne doğrudur. Bu durum, özellikle kış aylarında şehirdeki hava kirliliğini
artırmaktadır. Sanayi bölgeleri şehrin güney ve güneydoğu tarafında kurulmuş olsaydı bu durum yaşanamayacaktı.
Yanlış arazi kullanımına diğer bir örnek ise Elazığ şehridir. Şehirdeki çimento fabrikası, şehrin gelişme durumu hesaplanmadan verimli tarım
arazileri üzerine 1955 yılında inşa edilmiştir. Ancak günümüzde nüfus artışıyla birlikte şehrin yerleşim alanı genişlemiş ve çimento fabrikası bugün şehir içinde kalmıştır. Buna bağlı olarak fabrikanın yaydığı tozlar hem insan sağlığını hem
de çevredeki tarım faaliyetlerini olumsuz etkilemektedir.Sonuç
olarak yanlış arazi kullanımı doğal bir felakete dönüşmektedir.
ENERJİ KAYNAKLAR
A. DOĞAL KAYNAKLAR
SINIRSIZ MI?
Dünya nüfusunun hızlı bir şekilde artması ve teknolojideki gelişmelerle
birlikte doğal kaynakların tüketimi de hızlanmaktadır. Ancak doğal kaynaklar sınırsız bir potansiyel sahip değildir.
Özellikle sanayi için gerekli olan ham madde kaynakları
niteliğindeki ormanlar, madenler ve enerji kaynakları
rezervleri sınırlı olan tükenebilir nitelikteki kaynaklardır. Ülkelerin
gelişmişlik düzeyinin göstergesi olan ağır sanayi kollarının (demir-çelik, maden ve makine sanayii.) gelişmesi
bu tüketimi daha da hızlandırmıştır.
B. ENERJİ KAYNAKLARI
Sanayi Devrimi'nden sonraki süreçte
enerji kaynaklarının ekonomideki önemi ve değeri artış göstermiştir. Bugün Dünya'daki enerji ihtiyacının
yaklaşık büyük bölümü fosil yakıtlardan (kömür, petrol, doğal gaz, hayvan ve bitki artıkları), az
bir bölümü de su gücü, nükleer enerji, rüzgâr gücü ve güneş enerjisinden karşılanmaktadır.
1. Nükleer Enerji
Uranyum gibi ağır radyoaktif atomların bir
nötronun çarpması ile daha küçük atomlara bölünmesi veya hafif radyoaktif atomların
birleşerek daha ağır atomları oluşturması sonucu çok büyük bir miktarda eneji açığa çıkar.
Bu enerjiye nükleer enerji denir. Nükleer
enerji nükleer santrallerde çeşitli işlemlerden
sonra enerji elektriğe çevrilir.
Dünyadaki toplam elektriğin %
17si nükleer santrallerden sağlanmaktadır. Bugün Dünya
genelinde 442 adet nükleer santral bulunmaktadır.
Elektrik üretiminde nükleer enerjiden en fazla yararlanan ülke
Fransa'dır. Ülkedeki elektriğin % 73'ü bu yolla sağlanmaktadır.
2.
Alternatif Enerji Kaynakları
Fosil yakıtların çevreyi kirletmesi, rezervlerinin sınırlı
olması ve sanayideki gelişmelere
bağlı olarak enerji ihtiyacının
artması gibi nedenler, alternatif enerji kaynaklarına
olan talebi artırmıştır. Güneş enerjisi, biyo-enerji, hidrojen, rüzgâr,
jeotermal, dalga, gelgit ve hidroelektrik enerji gibi alternatif enerji
kaynakları, Dünya birincil enerji tüketiminin
% 14'ünü karşılamaktadır.
a.Güneş
Enerjisi
Güneş enerjisi, Güneş'in çekirdeğinde yer alan füzyon süreci ile açığa çıkan ışıma enerjisidir. Bu enerji Güneş'teki
hidrojen gazının helyuma dönüşmesi şeklindeki füzyon sürecinden kaynaklanır.Güneş enerjisinden yararlanma konusundaki çalışmalar özellikle
1970'lerden sonra hız kazanmıştır. Bu çalışmalar güneş enerjisinin önceleri ısıtmada yararlanılması yönünde olmuştur. Bu amaçla güneş kollektörleri icad edilmiştir. Bu araçlar güneş enerjisini toplayan ve bir akışkana ısı
olarak aktaran çeşitli tür ve biçimlerdeki aygıtlardır.
Zamanla güneş enerjisinden elektrik elde edilmeye başlanmıştır. Üzerlerine
güneş ışığı düştüğü zaman
uçlarında elektrik gerilimi oluşan güneş
pilleri icat edilmiştir. Güneş enerjisi son zamanlarda arabaların çalışmasında ve
evlerde yemek pişirmede yararlanılan teknolojilerde de kullanılmaktadır.
Dünya'da güneş enerjisi kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Örneğin, İsrail güneş enerjisinden her yıl 300
bin ton petrole eş değer enerji sağlanmaktadır. Bu değer ülkenin birincil enerji ihtiyacının %
3'ünü karşılamaktadır.
b.Biyoenerji
Bitkilerden veya biyolojik her türlü atıktan
elde edilebilecek olan enerjiye genel olarak biyoenerji denilmektedir.
Biyoenerji; biyokütle enerjisi, biyogaz ve biyodizel gibi çeşitli şekillerde
kullanım biçimleri vardır.
Biyokütle
Enerjisi:Güneş enerjisini fotosentez olarak depolayan bitkisel organizmalar biyokütle olarak
adlandırılır. Biyokütle enerjisi ise biyokütlenin
yakılması ile elde edilen enerjidir. Kökeninde
fotosentez ile kazanılan enerji yatar. Çevre dostu bir enerji kaynağıdır. Bu
enerjinin elde edildiği başlıca kaynaklar; odun, yağlı
tohum bitkileri (kolza, ayçiçeği,
soya), karbonhidratlı bitkiler (patates, buğday, mısır,
pancar), elyaf bitkileri (keten, kenevir vb.) protein bitkileri (baklagiller),
bitkisel atıklar (dal, sap, saman, kök,
kabuk), evsel atıklar, sanayi atıkları ve hayvansal atıklardır.
Biyogaz
(Biyomass) Enerjisi:Organik
kökenli atıkların ve artıkların oksijensiz ortamda fermantasyonu sonucu ortaya çıkan
renksiz, kokusuz, havadan hafif, parlak mavi bir alevle yanan ve bileşimininde
organik maddelerin bileşimine bağlı olarak yaklaşık; % 40 - 70 metan, % 30 - 60 karbondioksit, % 0 - 3 hidrojen sülfür ile çok az
miktarda azot ve hidrojen bulunan bir gaz karışımdır.
Biyogazın;
ﺇ
Ucuz ve çevre dostu bir enerji ve gübre
kaynağı olması,
ﺇ
Hayvansal gübrenin kokusunu ve gübre içinde
bulunan tarımsal üretim için zararlı olan yabancı bitki tohumlarını yok etmesi,
ﺇ
Hayvansal gübre içinde bulunan ve insan sağlığın
tehdit eden etmenleri yok etmesi,
ﺇ
Üretimden sonra kalan atıkların
organik gübre olarak kullanımının devam etmesi
gibi yararları vardır.
Biyodizel:Kolza (kanola), ayçiçek, soya, aspir gibi yağlı tohum
bitkilerinden elde edilen yağların veya
hayvansal yağların bir katalizatör eşliğinde kısa zincirli bir alkol ile reaksiyonu sonucunda açığa çıkan ve
yakıt olarak kullanılan bir üründür. Evsel kızartma yağları ve hayvansal yağlar da biyodizel hammaddesi olarak kullanılabilir,
içinde petrol bulunmayan bu yakıt, saf
olarak veya her oranda petrol kökenli
dizelle karıştırılarak yakıt olarak kullanılabilmektedir.
c.Hidrojen Enerjisi
Doğada saf olarak bulunamayan hidrojen, sularda oksijenle bileşik hâlde
bulunur. Çeşitli yöntemlerle elde edilebilen bu gaz, yenilenebilir bir yakıttır. Yakıtlar içerisinde
çevresel açıdan en temiz olan enerji kaynağıdır.
Birincil enerji kaynakları kullanarak hidrojen üretilip,
bunun gereksinim duyulan yerlere iletilerek çeşitli yöntemlerle
enerjiye çevrilmesine hidrojen enerji sistemi
denir.
Hidrojen petrol ve doğal gaz
gibi yakıt olarak kullanılabildiği gibi, havadaki oksijenle birleştirilerek
elektrik üretiminde de kullanılabilmektedir.
Hidrojen yakıtının en önemli kullanım alanı ulaşım sektörü (otomobil, otobüs, uçak, tren ve diğer taşıtlar) olmaktadır. Hidrojen hâlen bir yakıt olarak uzay mekiği ve roketlerde kullanılmaktadır. Düşünülen diğer
kullanım yerleri ise mobil uygulamalar (cep telefonu, bilgisayar, vs) ve yerleşik
uygulamalar (yedek güçüniteleri, uzak mekanlarda güç
gereksinimi, vs) dır.
d. Rüzgâr
Enerjisi
Rüzgar enerjisi, mekanik güç (yel
değirmeni, su pompaları vb)
olarak kullanıldığı gibi, bir jeneratör aracılığı ile rüzgarın mekanik enerjisi elektrik enerjisine de dönüştürülebilen
bir enerjidir.
19 yüzyıl sonlarına kadar insanlar rüzgârdan
mekanik güç olarak yararlanmıştır. Bu yüzyılın sonlarında (1890 yılında) Danimarka'da rüzgârın
kinetik enerjisi, bir jeneratör ile
elektrik enerjisine dönüştürülmüş ve bu sistem rüzgar türbini olarak adlandırılmıştır. Böylece
elektrik üretiminde rüzgâr enerjisinden yararlanılmaya
başlanmıştır.
Bugün, Dünya'da elektrik dağılım hatlarına bağlı olan toplam rüzgar türbinlerinin kapasitesi 40 000 MW tır. Örneğin,Hollanda'da
toplam rüzgar türbini kapasitesi 2005 yılında
1000 MW iken ülkemizde ise 20 MW olmuştur.
Yapılan araştırmalarda, Dünya genelinde bir yılda
elde edilebilecek rüzgâr enerjisinin 2 milyar 100 ton petrole eş değer
olduğu tahmin edilmektedir.
e.Jeotermal Enerji
Jeotermal kelime anlamı olara
yer ısısı demektir. Jeotermal kaynaklar ise yer kabuğunun çeşitli
derinliklerinde birikmişısının oluşturduğu, kimyasallar içeren sıcak su, buhar ve gazlardır.
Jeotermal enerji ise jeotermal kaynaklardan doğrudan
veya dolaylı her türlü yararlanma şekilleridir.
Jeotermal enerjiden ısıtmada,
sanayide, tarımda ve elektrik üretiminde yararlanılmaktadır. Bugün Dünya üzerindeki jeotermal enerji kapasitesinin 7 000 MW olduğu
tahmin edilmektedir.
Jeotermal enerji kullanımında en
önde gelen ülkelerin başında İzlanda gelmektedir. Ülkede
konutların % 85'inin ısıtılmasında jeotermal enerjiden yararlanılmaktadır.
Yine ülkenin bazı bölgelerinde yolların ısıtılmasında bu enerjiden yararlanılmaktadır, İzlanda'nın yanı
sıra Yeni Zelanda ve ABD gibi ülkelerde
jeotermal enerjiden özellikle sanayi tesislerinde yararlanılmaktadır. Dünya'nın
jeotermal kaynak potansiyeli en yüksek ülkelerinden
biri de Japonya'dır. Ülkede bu kaynakların
kullanımı her geçen gün artmaktadır.
f.Dalga ve Gelgit Enerjisi
Yenilebilir enerji kaynakları arasında
yer alan dalga enerjisinin yapılan
araştırmalarda diğer yenilenebilir enerji kaynaklarından
daha avantajlı olduğu saptanmıştır. Örneğin 1 kw lık elektriğin için güneş enerjisinden üretimi için 10 metrekarelik, rüzgâr
enerjisinden üretimi için 2 metrekarelik ve dalga enerjisinden üreti
mi için ise 1 metrekarelik alana ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu değerlerle Dünya'daki okyanusların
toplam kıyı uzunluğunun gücünün 4 milyar kwh olduğu
tahmin edilmektedir. Bu değer Dünya'daki
tüm su gücünün 7 katından fazladır.Dünya'da gelgit ve dalga enerjisinin zengin olduğu
yerler; İskoçya'nın batı sahilleri, Kanada'nın
kuzeyi, Güney Afrika, Avustralya, ABD'nin kuzeydoğu ve
kuzeybatı sahilleri olarak görülmektedir.Fransa'nın, Manş
Denizi kıyısında 240 mwh lık bir dalga enerjisi santrali mevcuttur. Yine aynıülkedeki
Rance Halici'nde, 240 mwh lık güce
sahip tesiste gelgit enerjisinden elektrik üretilmektedir.
Dalga ve gelgit enerjisi; elektrik santrallerinin deniz yüzeyinde
kurulması nedeniyle yerleşim ve tarım alanlarını etkilememesi, çevre kirliliği oluşturmaması, sürekli ve temiz enerji sağlaması gibi
yararları vardır. Ancak dalga ve gelgit enerjilerinin kullanılması yönündeki
tesislerin diğer enerji türlerine göre pahalı olması dezavantaj olarak görülmektedir.
g.Hidroelektrik Enerjisi
Hidroelektirk enerji, yenilenebilir enerji kaynaklarının başında
gelmektedir. Temel olarak nehirlere karışan yağmur
suyu ya da eriyen kar, su enerjisine dönüştürülebilmektedir.
Buna en iyi örnek barajlardır. Su toplama havzalarında bırakılan
sular akar ve türbinleri döndürür, bu türbinlere bağlı olan jeneratörlerle elektrik üretir. Baraj inşa edildikten sonra, hidroelektrik enerjisi, maliyeti düşük olan
bir enerji yöntemidir. Çevre kirliliğine neden olmayan bu enerji türünün
dezavantajı akarsu ekosistemleri üzerindeki
etkileridir. Ancak yine de hava kirliliğine
yol açmaması, ucuz ve sürekli olması nedeniyle tercih edilen bir enerji türüdür.
Hidroelektrik
enerjisi sayesinde Dünya'nın enerji ihtiyacının yaklaşık % 17'si karşılanmaktadır. Bu enerjiden en fazla yararlanan ülke
durumundaki Norveç, enerji ihtiyacının % 99'unu hidroelektrik santrallerden karşılamaktadır.
KAYNAKLARIN KULLANIMI İLE ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR
A. KAYNAKLARIN ÇEVREYE ETKİSİ
1. Termik Santrallerin Neden Olduğu Çevresel Sorunlar
Farklı enerji kaynakları kullanılarak elektrik elde edilen termik santrallerden çevresel
etkisi en fazla olanların başında kömürle çalışan santraller gelmektedir. Bu santrallerde kömürün
yanması ile açığa çıkan karbon oksitler, azot oksitler, kükürt
oksitler tüm canlılar üzerinde zararlı etkilere sahiptir. Bu gazlar asit yağmurları
sonucu doğal bitki örtüsü, canlılar ve binalara zarar vermekte sera etkisini artırarak
Dünya ısısının artmasına da neden olmaktadırlar. Örneğin, Gökova
termik santralinden yayılan baca gazlarının, Datça ilçesinin üzerine çöktüğü ve bu gazların 2000 metreye yakın yükseklikteki Bey Dağlarında bulunan ormanları etkilediği ve
bazı ağaçların kurumalarına yol açtığı görülmüştür.
Termik santrallerde soğutma,
buhar elde etme ve temizleme gibi işlerde
su kullanılmaktadır. Bu işlemlerde kullanılan su çok yüksek sıcaklıklarda ve çeşitli zararlı minerallerle karışık hâlde çevreye bırakılmaktadır. Bu sulara karışan demir ve cıva gibi ağır metaller canlı yaşamını tehdit etmektedir. Örneğin, cıvanın
insan sağlığı üzerinde öğrenme yeteneğini, gelişmeyi ve sinir sistemini olumsuz yönde
etkilediği tespit edilmiştir.
2. Petrol ve Çevre
Ulaşım araçlarında, konutların ısıtılmasında ve sanayide kullanılan
petrol aslında kullanımının her aşamasında doğaya zararlı olan bir enerji kaynağıdır.
Petrolün sondajlanması, borularla taşınması sırasında meydana gelen sızıntılar,
petrolün kullanımıyla çıkan karbondioksit ve petrol kazalarının yol
açtığı kirlilik doğal dengeyi tehdit eden başlıca
etkilerdir.Her yıl, milyonlarca galonluk petrol, rutin gemi ve araba bakımlarından,
denizlerdeki petrol platformlarından
ve gemilerden denizlere akmaktadır. Bir
petrol sızıntısının miktarının yanı sıra zararın büyüklüğü dökülen petrolün cinsi, yeri, hava sıcaklığı,
mevsim ve rüzgar gibi etmenlere de bağlıdır.Dünya'da
petrolün taşınmasında en büyük pay deniz taşımacılığına aittir. Bu nedenle denizlerde büyük tanker
kazaları olmakta ve bu kazalar sonucu denizlere sızan
petrol deniz ekosistemlerini yok etmektedir. Petrol, deniz yaşamı
üzerinde canlıların tüy ve kürklerini kirleterek boğucu
bir etkiye sahip olabilir. Petrol kuşların ve
memelilerin kendilerini temizlemeye çalışırken yuttukları
zehirli bir maddedir. Dumanı ve gözle
teması etkilenmiş bölgelerde yaşayan insanlarda mide bulantısı ve sağlık
sorunlarına neden olur. Petrolün öldürmediği
durumlarda bile, hemen göze çarpmayan ve uzun vadeli olumsuz etkileri olur. Örneğin,
balık yumurtalarına, larva ve yavru balıklara
zarar vererek onların soylarını tüketir. Vücutlarında öldürücü miktarın altında petrol birikmiş balıkları yiyen yırtıcı hayvanlara (insanlar dahil) da geçerek
besin zincirini bütünüyle etkileyebilir.
3. Nükleer Santrallerin Neden Olduğu Çevresel
Sorunlar
Nükleer santrallerin çevreye
olan en önemli etkisi bu tesislerden sızan
radyoaktif maddelerin etkileridir. Radyoaktif maddelerin yaymış olduğu
elektronlar havaya, toprağa,
suya ve oradan da bitkilere ve besin zinciri yoluyla hayvanlara ve insanlara geçmektedir.
Bu maddelerin en önemli özelliği canlıların hücre yapısını bozması ve kansere yol açmasıdır. Bu durumun ölümcül etkisi ise çok uzun bir sürede ortaya çıkmaktadır. Örneğin, 1979'da ABD'deki Three Mile Island nükleer
santralinde gerçekleşen ilk nükleer kaza sonucunda 600 bin kişi
etkilenmiştir. Bölgedeki akciğer kanseri oranları yüzde 300, kan kanseri oranları yüzde
600 oranında artmış, hayvanlar ve bitkilerde genetik bozukluklar meydana gelmiştir.
Yine 1986 yılında Rusya'daki Çernobil nükleer santralinde meydana gelen kaza sonucunun etkileri de büyük olmuştur.
Kuzey Yarım Kürede hemen her ülkede radyoaktif kirlilik görülmüştür.
Olayın üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen, etkileri hâla sürmektedir.
Nükleer santrallerin soğutma işlemlerinde
kullanılan suların çok yüksek sıcaklıklarda çevreye bırakılması da bu sulara maruz kalan canlıların ölmesine
yol açmaktadır.
4. Hidroelektrik Santrallerin Neden Olduğu Çevresel
Sorunlar
Hidroelektrik santrallerin etkileri iki grupta incelenebilir. Barajların inşasında
sosyal ve doğal çevre önemli boyutlarda etkilenmektedir. İnşaat
faaliyetleri sırasında bitki örtüsü tahrip olmaktadır. Yerleşim alanları, tarım alanları ve tarihi zenginlikler baraj suları altında
kalmaktadır. Bu durum yeni yerleşim
alanlarının taşınması sorunun ortaya çıkarmaktadır.Hidroelektrik santrallerin işletilme
aşamasında ise akış aşağı bırakılacak su miktarının ayarlanması ve projede belirtilen seviyede tutulması,
akarsu ekolojik dengesini etkilemektedir. Yine baraj gölünün geniş bir
buharlaşma yüzeyine sahip olması buharlaşmayı artırmaktadır. Barajın kurulu olduğu bölgenin ikliminde değişmeler
olmaktadır.
5. Madenciliğin Çevre Kirliliğine Etkileri
Maden çıkarmaya yönelik yer altı ve yer üstü işletmeler arazi yapısını
bozmaktadır. Böylece toprak profili bozulmakta bu durum ekolojik dengeyi
etkilemektedir. Ormanlar, tarım
alanları, akarsular ve buralarda yaşayan
canlılar zarar görmektedir.
Maden işletmelerinden çıkan maden atıkları (siyanür, baca gazları, arsenik, cıva, kurşun vs.) kontrol edilmediği
taktirde telafisi olmayan kalıcı
zararlar vermektedir. Bu zararlı
maddelerin toprakta birikmesiyle toprak zamanla canlılığını
yitirmekte ve çorak hâle gelmektedir, işletmelerin bulunduğu yerlerde hava ve su kirliliği de
oluşmaktadır.
Maden işletmelerinin bulunduğu bölgelerde
doğal ve tarihsel dokuyu bozulmakta, bu da turizm faaliyetlerini olumsuz
etkilemektedir.
0 yorum:
Yorum Gönder