Our social:

10 Nisan 2015 Cuma

Doğal kaynakların Keşfi, Kullanımı ve İnsan faaliyetleri Üzerindeki Etkisi

I.  GEÇMİŞTEN   GÜNÜMÜZE   DO­ĞAL KAYNAKLAR
A.  TAŞLAR
Paleolitik Çağ'da insan henüz metalik madenleri tanı­mamış, bütün aletlerini taştan, ağaçtan ve kemikten yapmıştır. Bu dönemde insanlar taştan yontarak yaptı­ğı baltaları, mızrak uçları, kesiciler, kazıyıcılar gibi çşitli araçları kullanmışlardır. Yapılan kazılarda bu döne­me ait taş aletlerin yapımında, insanların çakmak taşı ile obsidyenden yararlandıkları anlaşılmaktadır. Böyle­ce insanlık tarihinde madenciliğin ilk kez taşların bulu­nup işlenmesiyle başladığı görülür.Nelolitik Çağ'da, insanlar taşları yontarak yaptıkları aletleri daha da geliştirmişler ve çeşitli sanat eserleri ortaya koymuşlardır. Bu gelişmeler çakmak taşı ve ob-sidyen gibi taşların değerli olmasına ve ticaretinin ya­pılmasına yol açmıştır.
B.  METALİK MADENLER
Paleolitik ve Neolitik çağlarda metali tanımayan insan­lar, doğada parlak rengiyle dikkati çeken hematit, ma-lahit ve benzeri minerallerin farkına vararak, deneyim­lerle onları boya malzemesi olarak kullanmayıöğren­miştir. İnsan oğlunun metalle tanışması ise bakırın keş­fiyle olmuştur. Doğada bulduğu saf bakırı yerleşmele­re getiren insan oğlu önceleri bakırı döverek biçim ver­meye çalışmıştır. Zaman içinde soğuk dövülen bakırın zamanla çatladığını, kırılıp koptuğunu, ama ısıtıldığın­da bu yeni malzemenin daha kolay işlendiğini ve plas­tik özelliğini kazandığını gözlemlemiştir.
Kalkolitik Çağ'da (M.Ö. 5000 - 3000) madenin bilinçli olarak alet ve silah yapımında kullanılması insanın en önemli buluşlarından birisidir. Böylece insan hem yeni bir ham madde ile tanıştı hem de bu ham maddeyi iş­lemek için ilk defa ısıdan yararlanmıştır. Bu çağda ma­den ustaları yerin derinliklere inerek maden cevherleri toplamışlardır. M.Ö 4 bin yılın sonlarında önce gümüş ve kurşun daha sonra altın yavaş yavaş tarihteki yerini almıştır.
Bakır ve kalayın karışımı olan tuncun bulunmasıyla (M.Ö 3000 - 1200) yeni bir dönem başlamıştır. Bu dö­nem TunçÇağı olarak adlandırılır. Artık maden, gale­riler açılarak yer altından çıkarılmakta ve ocaklara ya­kın uygun alanlarda ergitilmektedir. Tunçüretimi bü­yük değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. Cevher hazırlama aletleri ile cevheri metalürjiye hazırlamada son derece başarılı olunan bu dönemde, döküm, tav­lama, kaynak, kaplama gibi teknikler de doruk nokta­ya ulaşmıştır.


C. TOPRAK
Neolitik Çağ, insanın yoğun avcılık-toplayıcılıktan üre­time, göçebelikten yerleşik yaşama geçtiği dönemdir. Bu çağda insan; bazı bitkileri tarıma almış, birçok hay­vanın da evcilleştirilmesini gerçekleştirmiş; avcılığın yerine hayvancılık, toplayıcılığın yerine ise tarım geç­miştir, insanoğlu ilk kez bu dönemde, doğa ile ilişkisi­ni kendi lehine çevirmeyi başarmıştır, ilk tarımsal faali­yetler, ucu sivri deyneklerle toprağın işlenmesi ve to­hum ekilmesiyle başlamıştır. Üretimle birlikte gelen yerleşik yaşam, köylerin ve giderek kentlerin kurulma­sına yol açmıştır. Böyle kilin pişirilmesiyle toprak kap kaçak ve çömlek yapımı yaygınlaşmıştır. Maden Ça-ğı'nda sabanın icadıyla birlikte toprağın tarım faaliyet­lerindeki önemi daha da artmıştır. Böylece önceki dö­nemlere göre tarım alanları genişlemiştir. Sanayi Çağı ile birlikte traktör ve gelişmiş tarım aletlerinin icadıyla birlikte tarım alanlarıönemli bir doğal kaynak hâline gelmiştir.
D. ORMANLAR
Paleolitik Çağ'da ormanlardan avcılık ve toplayıcılık gibi alanlarda yararlanan insan, yerleşik hayata geçtiği Neolitik Çağ'da ormanlardan farklı amaçlar için yarar­lanmıştır. Yakacak odun sağlama, sal gibi su ulaşım araçlarının yapımında ve madenlerin ergitilmesi bu alanların başında gelir.
ilk Çağ medeniyetlerinde tapınakların inşasında ve deniz ticaretinin gelişmesiyle birlikte gemi yapımında ormanlardan yararlanılmış, böylece ormanların ekonomik değeri giderek artmıştır. Daha sonraki dönemlerde matbaanın ve kâğıdın icadı bu durumu hızlandırmıştır. Günümüzde sanayileşmeyle birlikte orman ürünleri sanayii önemli bir uğraşı alanı hâline gelmiştir. Önemli doğal kaynaklar arasında yer alan ormanlar artan Dünya nüfusuyla birlikte hızla tüken­mektedir.
E. SU VE RÜZGAR
İnsanlığın ilk dönemlerinde sudan, tarım alanlarının sulanmasında ve basit araçlarla ulaşımda yararlanıl­mıştır. Orta Çağ'da su değirmeninin icadıyla sudan enerji elde etme dönemi başlamıştır. Bu şekilde elde edilen enerji o dönemdeki doğrama, kâğıt ve tabakha­ne gibi tesislerde kullanılmıştır. 1873'te su gücüyle ça­lışan dinamonun icadıyla elektriğin akarsudan uzak bölgelere iletilmesi sağlanmıştır. Böylece su gücünün önemi artmıştır.
Sudan, yalnızca eneji üretimi alanında değil su ürünle­ri üretimde de yararlanılmaktadır. Dünya nüfusunun artmasıyla birlikte denizlerden, akarsu ve göllerden el­de edilen su ürünleri üretimi de artmıştır. İhtiyaçlar su ürünleri üretimini ticari sektör hâline getirmiş, kültür balıkçılığı sektörü ortaya çıkmıştır.
Günümüzde sulardan ulaşım alanında da yararlanıl­maya devam edilmektedir. Dünya ticaretinde deniz ticaretinin önemli bir yeri vardır. Bu nedenle denizlere kıyısı olan ve deniz ticaret filoları gelişmiş olan ülkeler için denizcilik önemli bir sektördür. Rüzgâr da enerji üretiminde insan oğlunun yarar­landığı bir kaynak olmuştur. Orta Çağ'da rüzgâr gücüyle çalışan yel değirmenlerinin icadıyla tahıllar öğütülmüş ve un hâline getirilmiştir. Buhar gücü, petrol, kömür gibi enerji kaynaklarının bulunması ve kullanılmasıyla önemini bir dönem kaybeden rüzgâr gücü, söz konusu kaynakların tükenme riskine karşı günümüzde alternatif enerji kaynakları arasında öne­mini yeniden kazanmıştır. Benzer durum güneş ener jisi için de geçerlidir.
F. KÖMÜR
Sanayi Devrimi öncesinde kömür evlerin ısıtılmasında ve demirin ergitilmesinde kullanılan bir enerji kaynağı durumundaydı. 19 yüzyıl ortalarında Sanayi Devri-mi'nin gerçekleşmesinde kömürün önemli rolü vardır. Buhar gücüyle çalışan motorun lokomotiflerde kullanıl­maya başlaması kömürün önemini artırmıştır. Demirçe-lik fabrikalarında yüksek ısı elde etmek için kömür vaz geçilmez bir enerji kaynağıdır. Nitekim Avrupa'daki de­mir çelik sanayiinin gelişme gösterdiği bölgeler, kö­mür havzalarıçevresi olmuştur. Günümüzde de demir çelik fabrikalarında kömür gücünden yararlanılmaya devam edilmektedir. Elektrik üretiminde kömür gücün­den yararlanılması, kömüre olan ihtiyacı daha da artır­mıştır. Bu nedenle Dünya kömür rezervleri hızla azal­maktadır.
F.  PETROL
Günümüzün ekonomik değeri yüksek doğal kaynakla­rı arasında yer alan petrolden insan çok eski dönem­lerden beri yararlanmaktadır. Dünya'da petrolü ilk kul­lanan medeniyetler Sümerler, Babiller ve Asurlular'dır. M.Ö 3000'li yıllarda bu medeniyetler heykel, köprü, tü­nel ve asma bahçelerinin yapımında petrolü harç mal­zemesi olarak kullanmıştır. M.Ö 1700'lerde Çin'de ısıt­ma, 1857'de Çekoslovakya'da sokak aydıtlatması alanlarında kullanılan petrol, benzinli motorların ica­dından sonra büyük önem kazanmıştır.
Petrolün sondajla çıkarılması işlemi 19 yüzyıl ortaların­da olmuştur. İlk petrol kuyusu ABD'nin Pensilvanya eyaletinde 1857 yılında açılmıştır. Günümüzde ulaşım araçlarında, elektrik enejisi üretiminde ve sanayide do­ğal gazla birlikte petrol en çok yararlanılan doğal kay­naklardır.
G.TURİZM
Turizme konu olan doğal kaynaklar; orman, denizler, akarsular, göller, karstik şekiller, volkanik şekiller, dağ­lar ve kaplıcalardır. Bu tür kaynaklar insanların ilgisini çekmiş ve gezip görme isteğine bağlı olarak turizm sektörünün oluşmasına neden olmuştur.
DOĞAL KAYNAKLARIN KULLANIMI
İnsanın yaşamını sürdürmek için doğal kaynakları kul­lanır ve tüketir. Doğal dengeye bağlı olarak kaynakla­rın normal biçimde kullanılması sorunsuz ve düzenli bir çevrenin oluşmasına ve varlığını sürdürmeye yara­yacaktır. İnsanlar kendi yapay çevrelerini oluştururken kaynakları dengesizce kullanmıştır. Kaynakların sınır­sız olduğu düşünülmüştür. Doğal denge bozulmuş ya-paylaşmıştır. Bu da çevre sorunlarında artışa meydan vermiştir. Yapılan araştırmalar Dünya kaynaklarının üç­te ikisi tükendiğini göstermektedir.
Özellikle ormancılık, balıkçılık, madencilik ve avlanma gibi faaliyetlerin aşırı yapılması doğal kaynakların tü­kenmesine yol açmaktadır. Örneğin, bir sanayi kolu olarak, ahşap ürünleri ve kereste için ağaç kesimi ile; her yıl milyonlarca dekar orman arazisi yok edilmekte veya parçalanmaktadır. Aynı zamanda, türlerin uyum sağlamış olduğu habitatlar da bu faaliyetlerle birlikte yok olmaktadır. Madencilik faaliyetleri sonucu da do­ğal çevre etkilenmektedir. Örneğin, açık işletmelerde maden kömürüçıkarımı sırasında arazi yapısının de­ğiştirilmesiyle ekolojik denge bozulmaktadır. Kömürün yakıt olarak kullanılması havadaki karbondioksit mikta­rını artırmaktadır. Bu durum hava kirliliğine ve asit yağ­murlarına yol açmaktadır. Bu nedenle gelişmişülkeler­de hava kirliliğini azaltmaya yönelik olarak kömür kul­lanımını sınırlandırıcıçalışmalar yapılmaktadır.
Sonuç olarak, doğal kaynakların kullanımında doğal çevredeki koşullar dikkate alınmalıdır.
I. DOĞAL KAYNAKLARIN KULLANI­MINDA ETKİLİ OLAN FAKTÖR­LER
A.  DOĞAL KAYNAĞIN POTANSİYELİ
İnsanların doğal kaynaklardan faydalanmasında bu kaynakların potansiyeli önemli bir etkendir. Doğal kay­nağın potansiyelini ise rezervi ve verimliliği belirler. Ör­neğin, bir madenin işletmeye açılabilmesinde, rezervi­nin uzun yıllar işletilebilir olması durumunda, o maden yatağı ekonomik değer kazanır.
B.   KULLANILAN YÖNTEM VE TEKNO­LOJİLER
insanlığın ilk tarihinin ilk dönemlerinden günümüze kadar olan süreçte buluşlarla birlikte teknolojik geliş­meler artmıştır. Bu durum birçok alanda olduğu gibi doğal kaynakların kullanımını da etkilemiştir. Örneğin, çok eski dönemlerde saban ve basit araçlarla işlenen toprak, günümüzde traktör ve çeşitli ekipmanlarla iş­lenmektedir. Doğal kaynakların kullanımında kullanı­lan yöntem ve teknolojiler ülkelerin gelişmişlik düzeyi­ne göre değişir. Gelişmişülkelerde mevcut doğal kay­naklardan en yüksek verimi almayı amaçlayan yöntem­ler uygulanırken, gelişmemişülkelerde doğal kaynakların kullanımında düşük teknolojiyle düşük verim sağ­lanmaktadır
C. İNSANLARIN İHTİYAÇLARI
insanın beslenme, barınma ve giyinme gibi temel ihti­yaçları, doğal kaynakların kullanımını artıran başlıca nedenlerdir. Bu ihtiyaçlar tarihin eski dönemlerden be­ri farklı doğal kaynakların kullanılmasıyla günümüzde de devam etmektedir. Örneğin, paleolitik dönemde in­sanlar barınak olarak ağaç kovuklarını ve mağaralı ter­cih ederken; günümüzde demir, ahşap ve toprak gibi doğal kaynaklar kullanılarak farklı konut tipleri yapıl­maktadır.
II. DOĞAL KAYNAKLARIN KULLANI­MINA ÖRNEKLER
İlk insan yerleşimleri deltalar, taşkın ovaları, göl ve akarsu kıyıları gibi sulak alanlarda kurulmuştur. Birçok uygarlık binlerce yıl sulak alanlarla iç içe yaşamışlar, her yıl yenilenen verimli taşkın ovalarında tarım ve hay­vancılık yapmışlar, sazından, balığına ve kuşuna sulak alanların sağladığı olanaklarla büyük medeniyetler kurmuşlardır. Sonraki süreçte gelişen teknoloji ile bir­likte sazlıklar, bataklıklar, taşkın ovaları ve göl alanların tarım alanı hâline getirilmeye başlanmıştır. Bu müda­haleler sonucu mikroklima bölgelerinde değişmeler ve bir çok canlı türünün neslinin tehlikeye düşmesi ya da tamamen yok olması gibi telafisi mümkün olmayan sorunlar ortaya çıkmıştır.Günümüzde de nehir kenarlarındaki taşkın ovaları önemli tarım alanlarındandır. Bu nedenle pek çok ül­kede büyük nehirlerin kenarlarına setler inşa edilerek bu alanlar yerleşmeye açılmıştır. Örneğin, ABD'deki Mississippi Nehri'nin taşkın ovasında 1927 yılında meydana gelen sel ve taşkınlar yerleşim alanlarında çok büyük zararlara yol açmıştır. Bu nedenle nehrin suyu kontrol altına almak için birçok baraj ve belirle­nen bir kanaldan akması için nehir üzerine kilometre­lerce setler ve pompa istasyonları inşa edilmesine karar verilmiştir. Ancak bu uygulamalar sonuç vermemiş ve taşkınlar devam etmiştir.
ABD'nin Oklahoma eyaletindeki Arkansan Nehri'nin taşkı ovasında ise taşkınlardan korunmak için farklı bir yöntem izlenmiştir. Nehrin taşkın ovası boyunca bir di­zi göl oluşturulmuş ve taşkın dönemlerinde sular tara­fından doldurulmak üzere bol bırakılmıştır. Bu göl alanların sportif alanlar olarak değerlendirilmiş ve yer­leşime açılmamıştır. Bu yöntem işe yaramış ve daha sonra ülke çapındaki taşkın alanlarında uygulanagelir yöntem olmaya başlamıştır.
DOĞAL   KAYNAKLARIN   KUL­LANIMINDA ÇEVRE DUYARLILIĞI
insan yaşadığıçevreyi ihtiyaçları doğrultusunda şekil­lendirir. Doğal çevredeki olanaklar ve doğal kaynakla­rın potansiyeli bu şekillendirmede önemli bir etkendir. Akarsular üzerine yapılan barajlar ve deniz kıyılarının doldurulmasıyla kazanılan topraklar insanların doğal çevrede oluşturduğu değişikliklerden bazılarıdır. Bu değişmeler insanlara yarar sağlasa da çevre duyarlılı­ğından uzak bir yaklaşımla yapıldığında çevre sorun­larına yol açmaktadır. Örneğin, Mısırda Nil Nehri üze­rinde 1968 yılında inşa edilen Asvvan Barajı o dönem için mühendislik harikası olarak nitelendirilmiş dev bir yapıdır.
Bu barajın yapılmasının başlıca nedenleri;
   Taşkınları kontrol etmek,
   Yeni açılan tarım alanlarının sulama ihtiyacını karşı­lamak,
   Tarımsal üretimi artırmak,
   Mısır'ın elektrik ihtiyacının önemli bölümünü karşı­lamak,gibi amaçlardır. Ancak baraj yapımı sonrasında oluşa­bilecek çevre sorunları yeterince hesaplanamadığından, barajın inşasından sonra çeşitli sorunlar ortaya çıkmıştır.
Bunların başlıcalarışunlardır:
-    Nil Nehri'nin taşıdığı verimli alüvyal malzemeler baraj gölünde biriktiğinden, Nil Vadisi çevresindeki ta­rım topraklarının verimi azalmış, böylece gübre talebi artmıştır.
-     Tarım alanlarındaki üretim ülke nüfusunu besleye­mez duruma gelmiş ve ülke tarım ürünleri ithal eder duruma gelmiştir.
-     Nil Nehri'nin taşıdığı besin maddeleri Akdeniz kıyı­larına ulaşmadığı için bu kıyılarda sardalya balığı üretimi azalmıştır.
-     Nil Deltası'nda alüvyon birikimi azalmış buna kar­şılık tuz birikimi artmıştır. Deltada şiddetli erozyon başlamıştır.
-     Mısır'da parazit hastalıkları artış göstermiştir.
Barajlar, coğrafi koşullar dikkate alınarak projelen­dirme ve kullanım stratejileri geliştirilerek inşa edil­diğinde birçok yarar sağlar.
Bu yararların başlıca­larışunlardır:
-     Doğal çevre kirliliğine neden olmayan ve yeni­lenebilir olan su gücünden enerji elde etme olanağı sağlar.
-     Akarsuyun akımını kontrol edebilme ve taşkın­lardan korunma olanağı sağlar.
-     Akarsuda her mevsim sulama ve içme suyu olarak yararlanabilme olanağı sağlar.
-     Sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlere geniş olanaklar sağlar.
-     Tatlı su balıkçılığının gelişmesine neden olur.
DOĞAL KAYNAKLARIN DEĞERİ VE KULLANIMININ DEĞİŞİMİ
Doğal kaynakların değeri kullanıldıkları döneme göre değişmektedir. Örneğin, Paleolitik Çağ'da ihtiyaçlarını avcılık ve toplayıcılıkla sağlayan insan için toprağın ta­rımsal değeri yoktu. Ancak Neolitik Çağ'da yerleşik hayata geçen ve tarım faaliyetlerine başlayan insan için toprağın ve suyun değeri artmıştır. Yine, Kalkolitik Çağ'da madenlerin keşfedilmesi ve çeşitli eşyaların yapımından kullanılması madenleri değerli kılmıştır. Günümüzde doğru geldikçe doğal kaynaklara olan ta­lep, zaman içinde gelişen teknolojiye ve ihtiyaçlara bağlı olarak artmıştır. Enerji kaynakları ve madenlerin değerinde ve kullanımında görülen değişmeler buna en güzel örneklerdir.
Örneğin, taş kömürüne olan talep artışı 19. yüzyılda demir çelik sanayiinin gelişmesiyle başlamıştır. Bu sa­nayinin gelişmesi maden kömürü kadar demir cevhe­rinin değerinin de artmasında etkili olmuştur. Demir cevheri, 18. yüzyıl başlarına kadar odunların yakılma­sıyla ergitiliyordu. Bu nedenle Avrupa ve ABD'deki de­mir çelik sanayi işletmeleri bu dönemde ormanlık böl­gelerin çevresinde kurulmuştur. Ancak ormanların aşı­rı tahribatına neden olan bu durum, zamanla demir cevherinin ergitilmesinde maden kömürünün kullanıl­ması denemelerine yol açmıştır. Bu denemeler sonu­cunda çağdaş yüksek fırın ilk olarak 1745 yılında İngil­tere'de kurulmuştur. Böylece maden kömürü demir çelik sanayii için vazgeçilmez bir enerji kaynağı ol­muştur.
Ancak 20. yüzyıl başlarında petrol, elektrik ve nükleer enerji gibi alternatif enerjilerin devreye girmesiyle kö­mürün demir çelik sanayiindeki tekeli yıkılmıştır. Örne­ğin, bugün Avrupa'nın bir numaralıçelik üreticisi olan İsveç'te çelik üretiminde, ülkede kömürün bulunma­ması nedeniyle elektrik enerjisi kullanılmaktadır. Ancak bu yöntem kömüre göre pahalı olmaktadır.
19 yüzyıl sonlarında içten yanmalı motorun icadıyla petrolün ekonomik değeri artmıştır. Zamanla petrol, elektrik üretiminde de kullanılmış ve doğal gazla birlikte buhar gücünün yerini almıştır. Ancak elektrik üreti­minde kömürün kullanımı devam etmektedir. Dünya kömür üretiminin yaklaşık % 69'u elektrik üretiminde kullanılmaktadır. Maden kömürünün kullanımı, çıkarıl­dığı ve rezervleri bakımından zengin olan ülkelerde daha fazladır. Örneğin, petrol çıkarılan Orta Doğu bölgesinde enerji üretiminde kömürün payı % 1,5 iken; maden kömürü yatakları bakımından zengin olan Çin'de % 7,5'tir.
DOĞAL KAYNAK KULLANIMININ FARKLI OLMASININ ÇEVRESEL SONUÇLARI
Doğal kaynakların kullanımlarında uygulanan yöntem­ler ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre farklı olmak­tadır. Bu durumda uygulanan tekniklerin çevresel etki­leri de değişmektedir. Gelişmemiş ülkelerde imkansız­lıktan kaynaklanan eski, yetersiz teknolojiyle hazırlan­mış yöntemlerin kullanılması çevresel sorunlara neden olmakta, can ve mal kayıplarına yol açmaktadır. Geliş­miş ülkelerde ise bu olumsuz etkiler daha azdır.
I.  DOĞAL  KAYNAKLARIN   ÇEVRE­SEL ETKİLERİ
A. TAŞ OCAKLARININ ÇEVREYE ETKİ­LERİ
Çeşitli özellikteki taşların çıkarıldığı sahalar taş ocağı olarak nitelenmektedir. Bu ocaklardan çıkarılan taşlar ticari standartlara uygun boyutlarda bloklar ve parça­lar şeklinde olabilmektedir. Bu ocaklar; blok hâlinde taş almak için açılan ocaklar (mermer ocakları), kırma taş elde etmek için açılan ocaklar ve yapı taşı elde et­mek için açılan ocaklar şeklinde farklı tiplerde olmak­tadır. Şekli ne olursa olsun, taş ocakçılığının yeryüzünün ge­nel yapısı, bitki örtüsü, hava, yer altı ve yer üstü suları, gürültü, toz gibi çevre elemanları üzerinde çeşitli etkileri vardır. Ocakların açılmasıyla oluşan çukurlar ve taşların çıkarıldıktan sonra kalan artıklarının dökülme­siyle oluşan yığınlar çevre üzerinde önemli bir görsel etki yapmaktadır. Bu çalışmalarla aynı zamanda arazi yapısının profili değişmekte ve ortamdaki eko sistemler zarar görmektedir. Taş ocaklarında kullanılan dinamit patlatma yöntemleri sonucunda çevreye çok sayıda toz ve küçük parçalar savrulmakta bu da insan sağlı­ğını tehdit etmektedir.
Gelişmiş teknolojilerin kullanıldığı ülkelerde taş ocak­larının zararları en az düzeye indirgenmiştir. Örneğin, dinamit patlatma yöntemi yerine taşların kesilerek blokları hâlinde çıkarılmasıyla patlamanın verdiği za­rarlar önlenmiştir.
B. ORMANLARIN  TAHRİBATININ  YOL AÇTIĞI ETKİLER
Ormanlar sağladıkları yararlar düşünüldüğünde Dünya'nın en kıymetli biyolojik hazineleridir. Karbondioksit tüketerek oksijen üretmeleriyle oksijen ve karbon dön­gülerine katkıda bulunmaları, birçok canlı türünü ba­rındırmaları ve insanların yaşamı için gerekli olan çeşit­li ihtiyaçlarını karşıladığı doğal zenginliklerdir. Yeryüzü­nün yaklaşık 1/4'ü ormanlarla kaplıdır. Ancak ormanla­rın dağılışı iklim koşullarına farklılık göstermektedir.
Dünya'daki en önemli orman zenginliğini ekvatoral bölgedeki yağmur ormanları oluşturmaktadır. Bir za­manlar Dünyanın kara ile kaplı yüzeyinin % 14'ünü oluşturan yağmur ormanları günümüzde ancak % 6'lık bir alanı oluşturmaktadır. Bu durum hızlı bir tahribatın sonucudur. Yağmur ormanlarının tahribatının bu hızla devam etmesi durumunda, kalan yağmur ormanları­nın önümüzdeki 40 yıl içinde ortadan kalkacağı tah­min edilmektedir. Yine uzmanların tahminlerine göre önümüzdeki çeyrek yüzyıl boyunca, yağmur ormanla­rı kıyımına bağlı olarak, Dünya bitki, hayvan ve mikro­organizma cinslerinin neredeyse yarısı ortadan kalka­cak veya ciddi tehdit altına girecek.
Yağmur ormanlarının tahrip edilme hızı ve nedenleri bulundukları bölgelere göre değişmektedir. Örneğin, Latin Amerika'da tarla açmak, Asya ve Afrika'da keres­te ve odun elde etmek, Karayip Adaları gibi tropikal adalarda turizm amaçlı yapılaşma gibi nedenlerle her yıl milyonlarca hektar yağmur ormanı yok edilmekte­dir.
Yağmur ormanlarının tahrip edilmesinde etkili olan başlıca faktörler şunlardır:
-     Hayvanlara otlak açma.
-     Tarım alanı açma.
-     Kara yolu inşası için yer açma.
-     Kereste, kâğıt hamuru ve odun elde etme.
-     Çeşitli madenlerin (altın, kalay, demir, alüminyum cevheri vb.) işletilmesi sırasında oluşan tahribatlar.
-     Hidroelektrik santrallerin inşa edilmesi.
-     Turizme yönelik yapılaşma.
Yağmur ormanlarının tahrip edilmesi sonucu ortaya çıkan başlıca sorunlar ise şunlardır:
-    
C.YER ALTI SUYUNUN KULLANILMA­SININ ÇEVRESEL SONUÇLARI
Tarihin başlangıcından bugüne kadarki bir çok mede­niyetin kurulma ve tarihten silinmesinde suya olan ya­kınlık ve bağımlılığın büyük etkisi olmuştur. Ülkelerin doğal zenginliği olan suya olan ihtiyaç arttıkça, gittik­çe daha stratejik bir kaynak olmaya başlayan tatlı su kaynaklarının korunarak, verimli ve planlı kullanımı da­ha önemli bir hâle gelmiştir.
Dünyanın toplam su miktarının % 97'si tuzlu, sadece % 3'ü tatlı sudur. Tatlı suyun da ancak % 31,4'ünü yer altı suları oluşturur. İnsanların tatlı su kaynakları arasın­da yer alan yer altı sularından yararlanması belli bir plan dahilinde olmadığında bazı sonuçlar ortaya çık­maktadır. Bu sonuçların başlıcaları yer altı su seviyesi­nin düşmesi ve kıyı bölgelerde yer altı su seviyesinin düşmesiyle tuzlu suyla tatlı suyun yer değiştirmesidir. Bu durumlar yerin belli bölgelerde çökmesine ve top­rağın tuzlanarak kuraklaşmasına yol açmaktadır. Ör­neğin, Konya Havzası'nda yer altı sularının aşırı ve ka­çak olarak kullanımı nedeniyle yer altı su seviyesi ol­dukça düşmüştür. Ovanın değişik kesimlerinde çök­meler sonucu dev obruklar oluşmuştur.
Dünya'nın çeşitli ülkelerinde de yer altı sularındaki kul­lanımı sonucu çeşitli etkiler oluşabilmektedir. Örneğin, Meksika'nın başkenti olan Mexico City kurumuş bir göl tabanında kurulmuş olduğundan ve yer altı suyu­nun aşırı kullanımından dolayı şehrin metropoliten ala­nı çökmektedir.

Yer altı sularının kullanımının çevresel sonuçlarına bir başka örnek ise İsrail'in başkenti Tel Aviv şehridir. Ak­deniz kıyısında yer alan Tel Aviv'de yer altı sularının kullanımındaki artış sonucu kıyıdaki 60 km2 lik bir alan­da deniz suyu yer altı suyuna karışmıştır. Ancak 1960'lı yıllarda kıyı boyunca açılan kuyulara tatlı su enjekte edilerek tuzlu suyun iç kesimlerdeki yer altı suyuna ka­rışması önlenmiştir.

0 yorum:

Yorum Gönder